Turhan Öztürk
  1. Haberler
  2. YAZARLAR
  3. Pınar’la gazetecilik üzerine…

Pınar’la gazetecilik üzerine…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

TURHAN ÖZTÜRK YAZDI…

Medya geleneklerin hızla değiştiği, dijital ve sosyal medya çılgınlığının toplumları sarstığı bir dönemde, iletişim fakülteleri her yıl yeni gazeteci adaylarını mezun ediyor.

İstanbul Aydın Üniversitesi gazetecilik bölümü son sınıf öğrencisi Pınar Cebeci de onlardan biri. Genç, meraklı, tutkulu ve bir o kadar da mesleğe aşık idealist bir gazeteci Pınar.

Eğitiminin son döneminde, edindiği tüm teorik ve pratik bilgileri harmanladığı bir bitirme projesi hazırlıyordu. Yeni medya düzeninde haber dili ve etik kuralları nasıl evrimleşmişti?

Bu kapsamda Pınar’ın bitirme ödevinin bir bölümüne konuk oldum.

Bugüne kadar hep soran ve yanıt arayan tarafta yer alan bir gazeteci olarak bu kez rolleri değiştirmiştik. Şimdi o soracak, ben yanıtlayacaktım.

Mesleğe dair meraklı bir gazetecinin ödevine katkı sunmak, güzel bir deneyimdi. Çünkü bizim meslekte merak etmek olayın tam da esasındandı.

O yüzden rolleri değiştirmek çok da zor olmadı. Pınar sordu, ben yanıtladım. Ortaya keyifli bir sohbet çıktı. Meraksız, heyecansız, kuralsız bir dönemde, mesleğe dair yakalamış olduğum bu küçük ışıltı, geleceğe dair umutlarımı artırması açısından kıymetliydi.

O yüzden bunu sizinle de paylaşmak istedim. İşte o söyleşimiz:

xxx

  • Pınar: Haber akışının hiç olmadığı kadar hızlandığı bir dönemdeyiz. Sizce bu hız, doğruluktan ödün verilmesine yol açıyor mu?

-Resmi basın kuruluşları açısından yol açmaz. Çünkü haberin kuralları vardır. Ve bu kurallar hala değişmedi. Ancak şöyle bir sorunla yüzleşiyoruz; yeni medya çağında gazeteciler, 7/24 haber yayınlıyor. Bu da muhataplarını 7/24 olmaya zorluyor. Örneğin gece saatlerinde herkese ulaşmak mümkün olmadığından, olgunlaşmamış kimi bilgiler, haberin şehveti, geç kalma refleksi ile anlık ve alelacele yayına sunuluyor. Süzgeçten geçirilmeden… Bu yanıltıcı olabiliyor, dezenformasyona yol açabiliyor.

  • Dijital medyada kullanıcıların kendi içeriklerini oluşturup paylaşması, geleneksel medya anlayışını nasıl etkiliyor? Bu durum sizce meslek anlayışıyla ne kadar örtüşüyor?

Aslında ikisi birbirinden bağımsız şeyler. Kurumsal haber kuruluşları, iş bölümlerinden oluşan ve oyunu kuralına göre oynayan bir sorumluluğu temsil ediyor. Diğeri ise bireysel bir sorumsuzluk hali. Meslek anlayışı değişmese de dijital medyayı, geleneksel yazılı matbuatın “mezar kazıcısı” olarak nitelemek yanlış olmaz. 17 YY’dan bu yana güç, etki ve statü olarak yaşamın önemli bir parçası olan yazılı matbuat, bir daha geri dönülmez şekilde önemini, gücünü ve statüsünü kaybetmiş durumda. Bilgiye erişmek için gazete büfesine gidenlerin sayısı, artık parmakla sayılacak kadar az. Bu durum yadsınamaz bir gerçek. Dijital medyanın çok olması, toplumlara bazı olanaklar sunuyor olsa da kontrolsüz mecrasıyla tehdit de oluşturabiliyor.

Dijital çağda herkes, sesini duyurabileceği bir medyaya ulaşabiliyor ya da kendi görüşlerini yansıtan paylaşımlarda bulunabiliyor. Bu durumda dijital ve çoğulcu medya, toplumu özgürleştirici bir role sahip. Ne var ki yalan ve dezenformasyona açık olması nedeniyle pek çok kesim tarafından kötülenmesinin bir nedeni var.

  • Medya içeriklerinin üretiminde tüketici beklentilerine göre hareket etmek gibi bir durum söz konusu mu sizce?

Elbette mümkün. Medya kuruluşları da sonuçta ticari birer işletme. Belli giderleri, çalışanları olan, vergi ödeyen… Geleneksel medya, daha çok elitlerin çıkarlarına odaklanmışken, yeni medya düzeni gerek reyting kaygısı gerekse de reklam verenlerini çatışmadan uzak tutacak yayın anlayışı ile hareket etme refleksleri geliştiriyor. Yani bir anlamda, “Vatandaş ne istiyor” sorusunun cevabı, içerikleri etkiliyor.

  • Zamanla dilimiz de evrim geçirdi ve ‘sosyal medya dili’ hayatımıza girdi. Bu dilin haber diline yansıması sizce ne kadar doğru? Sonuçta günümüzdeki dil kullanımına daha uygun gibi görünüyor.

Sosyal medya dili ile haber dili birbirinden çok farklıdır. Habercilik, 5n1k gibi bir disiplinin ürünü olmalı. Ancak sosyal medya popülizmi, ister istemez geleneksel medyaya sızmayı başarıyor. Haber içerikleri olmasa da bazen başlık ve sunumların sosyal medya dilinden etkilendiğini görmek mümkün. Yalnız gazetecilikte haberi en çarpıcı şekilde sunmak önemlidir. Eğer sosyal medya dili, kaçınılmaz bir durumsa bunu sınırlı, orantılı ve dili kirletmeyecek biçimde kullanmak gerekir.

  • Yeni medyanın interaktif yapısı haberler üzerinde nasıl bir etki yaratıyor? Kullanıcı yorumlarından doğan tepki ya da linç kültürü, haber dilinde veya içeriğinde değişikliğe neden oluyor mu?

Eğer habere çok yorum geliyorsa, o içerik zaten hazırlanmış ve yayınlanmış demektir. Yeni medya, katılım açısından sokağa, kalabalıklara daha çok özgürlük alanı yaratıyor. Ancak bu durum, kontrolsüz bir linç hareketine dönüşme potansiyeline sahip. Sosyal medya, tümüyle sorumsuzluk alanı olmamalıdır. Nasıl medya kuruluşlarının bir sorumluluğu varsa, sosyal medya kullanıcılarının da kişi hak ve hürriyetlerini zedeleyici ya da toplum çıkarlarını tahrip edici ifadelerden kaçınması gerekir. Sonuçta haber tarafsız, yorum hür olmalıdır. Dijital çağda “yorum”un yeniden tariflendirilmesi kaçınılmaz. Çünkü eskiden “yorum” deyince akla köşe yazarları gelirdi. Şimdi ise interaktif yayıncılık anlayışında “sosyal medya yorumları bu kapsama girer mi?” sorusunun cevabı bulunmalıdır. Yeni medya düzeninde bununla ilgili yeni bir hukuk anlayışı gelişmektedir. Suç da ceza da bireyseldir. Yorum hakkı, başkasının hakkına tecavüz ederse ceza kapsamına girer.

Sorunuzun bir diğer boyutu; interaktif etkileşim, pozitif bakış açısıyla değerlendirilirse, yol gösterici bile olabilir. Çok etkileşim alan bir konu, yeni haber üretme isteğini tetikleyebilir. Dijital medya, sonuçta bir hayır kuruluşu değildir ve reyting kaygısı güder.

  • Ana akım medyada uygulanan disiplin, yeni medya mecralarında da uygulanmalı mı? Eğer uygulanmalıysa, sizce bu disiplinin sınırları ne olmalı?

Çok güzel bir soru bu. Sokaktaki özgür insanları aynı disipline sokmak mümkün değildir. Ancak dijital medyanın da belli bir statüye kavuşturulması kaçınılmazdır. Dezenformasyona yol açan, bunu gelenek hale getirmiş, tam bir kuralsızlık haline müsaade edilemez. Bu durum tehlikelidir ve toplumsal çatışmaya yol açabilir. Ancak bunu yaparken, özgürlükleri sınırlayıcı düzenlemelerden kaçınmak gerekir. Disiplin sınırları, ifade hürriyetini engelleyici hükümler içermemeli. Bana göre, herkesin hak ve çıkarlarını koruyup kollayacak bir “Dijital medya anayasası” hazırlanmalıdır. Bu yasa, herkesin hak ve hukukunu güvence altına almalıdır.

  • Haber dilinde, geleneksel medya ve yeni medya arasında izleyiciye hitap etme biçimi nasıl değişiyor? Hangi dil daha etkili oluyor?

Bu soruyu TV yayıncılığı, internet haberciliği-yayıncılığı ve sosyal medya olarak ele almak gerekir. Sosyal medya, bireysel bir eylem olduğu için kullanıcıların kişiliklerini yansıtır. TV ve internet yayıncılığında devlet dili her zaman resmidir. Ancak özel kuruluşlardan bu dili beklemek gerçekçi olmaz. Örneğin ABD seçimlerinde medya, partileri bir basketbol maçı gibi, liderleri de atletizm yarışmacısı gibi reality showlara konu etmiştir. Reyting belirleyici unsurdur. Bunun kanıtı; çok reyting alıyor diye kimi spor programlarında ortaya çıkan nobran dil, hatırlı bir nefret oluştursa da yayın kuruluşu sahipleri tarafından vazgeçilmemiştir.

  • Yeni medya platformlarında içerik üreticilerinin dil seçimleri, geleneksel medya ile kıyaslandığında ne gibi farklar gösteriyor?

Geleneksel medya, zaman zaman popülist olsa da dil kurallarına önemli ölçüde uymaktadır. Youtube fenomenleri ya da kimi platformlarda blok yazarları, “sosyal medya dili” dediğimiz kimliksiz bir dil kullanarak geleneksel medyaya meydan okusa da, kamuoyu yaratma güçleri bireyselliğin ötesine geçememektedir. “Aşkito” ya da “kanka” tarzı sosyal medya dili, bireysel olarak canlılığını geliştiriyor ama medya dili olmaktan çok uzak.

xxx

Pınar’ın ödevi vasıtasıyla bir iletişim fakültesinin kayıtlarına girmek heyecan vericiydi.

Pek çok yerde eğitimsiz ve kimliksiz ellere bırakılan mesleğin kurtuluşu, geriden gelen nitelikli gençlerin bu işe el koymasıyla mümkün olabilirdi.

Peki Pınar için gazetecilik ne ifade ediyordu. Söyleşinin sonunda bu kez ben ona sordum. Şöyle dedi;

“Araştırmayı, bilgi edinmeyi ve öğrendiğim bilgileri dağıtmayı oldum olası sevmişimdir. İzlediğim bir belgeselde, okuduğum bir haberde ya da denk geldiğim bir radyo programında karşıma çıkan değerli bilgileri daha fazla kişiye ulaştırmak, yalnızca bir alışkanlık değil; aynı zamanda bir tutkuya dönüştü…”

İşte buradaki sihirli cümle “tutku”ydu. Eğer yaptığınız işe karşı tutkulu değilseniz, başarıya ulaşma şansı pek mümkün olmuyor.

Yaptığımız söyleşiye ilişkin şöyle bir yorumda bulundu Pınar; “Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz söyleşi, benim için sadece akademik bir görev değil, aynı zamanda mesleki kimliğimin inşasında önemli bir adımdı. Bu söyleşinin sonucunda yalnızca kapsamlı bir çalışma ortaya çıkarmış olmadım; aynı zamanda mesleki vizyonumu geliştirecek çok değerli bir deneyim de kazanmış oldum.”

Gözlem, yorum ve analiz. Bir gazetecinin sahip olması en temel şeyler. Sektöre adım atmaya hazırlanan arkadaşımızın mesleğe itibar kazandıracak çalışmalara imza atacağına inanıyorum.

Sektörde iyilerle karşılaşmanı dilerim.

Pınar’la gazetecilik üzerine…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir