Sene 2002… Masanın bir ucunda Yılmaz Özdil oturuyor, diğer yanında gazetenin editör tayfası… Öğleden sonra 15:00 toplantısı. Anlamı, birinci sayfanın ilk halini (Ki yeni gelişmelere göre sonradan pek çok kez değişebilir) aldığı toplantı.
Birinci kural; manşet tespit edilmeden gazete bitmez.
Ve ikinci kural: Manşet lafı bulunmadan birinci sayfa bitmez.
O günün manşetini hatırlamıyorum. Ama editörlerden biri, soru içerikli bir başlık önerdi. Yılmaz Özdil itiraz etti ve şöyle dedi: Gazeteci cevabı bulur, haber odur.
Sene 2006. Bu kez masanın başında Alev Er oturuyor. Benzer bir refleks onda da var. Ve sonraki dönemlerde Mustafa Karaalioğlu… O da soru içerikli başlık koymaktan imtina ediyor.
Yıllar içinde pek çok yayın yönetmeni ile aynı masada toplantılar yaptım. Tabi ki muhabirler cevaba sorularıyla ulaşacak. Ama gazete yapıyorsanız, verdiğiniz haberde cevap, en azından cevaba ilişkin bir bilgi kırıntısı olmalı.
Tamam, ender de olsa bazen bunu yapmak zorunda kalabilirsiniz, onu da yadsımıyorum. Ama bu dediğim gibi çok nadir durumlarda, cevap mekanizmasını zorlamak için yapılabilir.
Soruyu muhabir sorar, gazeteler cevabı haber yapar.
Sadece suyu bulandıran, tahkir eden sorularla gazete yapmaya kalkarsanız bu doğru olmaz. Soruların ardına sokaktaki vatandaş sığınabilir. Ama gazeteciyseniz cevabı bulmak bizim görevimiz.
Bu notumu aylar önce almışım. Bunu hiçbir muhabir arkadaşımı eleştirmek için yazmıyorum, yanlış anlamayın. Sadece Babıali sohbeti olarak paylaşmak istedim.
XXX
AVM YATIRIMCISINI KURTARACAK BİLGİLER
ELBETTE ŞEHİRDE TEŞEBBÜS HÜR
Bir AVM’de olup da Bartın’da olmayan ne var mesela…
Suşi restoranı, golf sahası, poligon…
Peki Versace, Gucci’yi geçtim Zara Bartın’a gelir mi?
Nereden geldik buraya… Çünkü Bartın’da AVM tartışması gün geçtikçe daha da ısınıyor. Elbette Alışveriş Merkezi yatırımı yapmak herkesin hakkı. Kim ne diyebilir…
Ama ben bu konuda farklı düşünüyorum. İster gülüp geçin, isterseniz yol gösterici olarak kabul edin. Takdir sizindir.
Madem ki yerel yönetimden bu işin önünü açan Meclis kararları alındı, madem ki sokakta en büyük sorun olarak bu görülüyor, o vakit şöyle bir tur atalım sizinle Bartın’da.
Kırtepe’den çıkıp Kırmızı Cadde’den Kemerköprü’ye yürüyoruz. Bir sürü mağaza var. Mavi, Hummel, Sarar, Koton…
Bir AVM’de olup da Bartın’da olmayan ne var sizce… Suşi restoranı, golf, poligon, bowling…
Başka; Victoria Secret, Chanel, Versace, Bulgari…
Başka başka; Hermes, Gucci…
Liste uzayıp gider. Bunlar gelir mi Şiremirçavuş Köyü’nde AVM’ye…
Gelmez tabi ki.
Geçtim onları, nüfus-ekonomi performansına göre hareket eden Zara, Bershka, Star Box gelir mi?
Sanmam. Karabük’ün tam göbeğine dikilen o koca taş binanın içinde kaç tane büyük marka var. Ben gezdim, bizden farklı pek de bir şey göremedim.
Lokasyon avantajına rağmen. Yatırımcı açısından lokasyonun önemine yeniden döneceğiz.
Önce konuyla ilgili yapılan araştırmalara göz atalım. 2000’li yıllarla birlikte ülkede mantar gibi her köşeye dikilen AVM’lerin performansını Yatırımcılar Derneği Başkanı iyi analiz etmiş. Bir göz atsanız iyi olur.
İşte o bilgilerden biri; İstanbul’da bile 12 milyon metrekare AVM alanının 1.7 milyon metrekaresi kiracı bulamıyor. Yani yatırımcısına hayal kırıklığı yaşatıyor.
Nedenleri açık, tutturulamayan hedefler, ödenemeyen kiralar ve hazin son.
Sonra yatırımcılar, zararı küçültmek için “ciro oranına göre” kiraya razı oldu. Ama bu da kurtarmadı.
Sadece mecburiyet caddesi olarak tanımlanan lokasyonlarda yer alan AVM’ler günü kurtarabiliyor. İstanbul-Ankara’nın dışında lokasyon avantajı olmayan koca kosa merkezler bir bir kepenk indirmeye başladı. Yatırımcısı şimdilerde kara kara “acaba okula çevirebilir miyiz” diye düşünüyor.
Yeni öğrendim AVM’si olmayan 14 şehirden biri Bartın imiş. Ben tarihi derinliği olan şehirlerin böyle kalmasından yanayım. Şehrin doğal dokusunun çok daha kıymetli olduğunu düşünüyorum.
“Alternatif olmadığı için değerinden fazla kira istiyorlar” eleştirilerine de katılıyorum. Mülk sahiplerinin de bir ayara ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
Geçenlerde mahallemde bir berberde traş olurken ona da sordum. Çocuk diyor ki “Bu şehirde hala AVM yok abi…”
Tam 60 saniye sonra; “Yav çok haklısın, ben hiç böyle düşünmemiştim” derken samimiydi.
Fenerbahçeli Emre Belezoğlu’nu, Galatasaraylı Falcao’yu, yazar Elif Şafak’ı söyleşiye, imza gününe getirebilirseniz sözüm yok.
Ama getiremiyorsanız, sizi üzmek istemem ama bu iyi bir yatırım olmaz.
Niyetimiz bağcıyı dövmek değil, fikrimiz yettiğince yol göstermek.
Herkese bol kazançlar dileriz.
XXX
BİRAZ DA GÜLELİM
Kriz yönetimi
Dul bir kadının çok güzel bir kızı vardı, herkes talipti kıza. Ancak annesi beş yüz bin mehir istiyor, asla daha aşağı inmiyordu. Kıza aşık bir oğlan vardı, tüm gücüyle ancak üçyüz bin biriktirebilmişti.
Babası durumu gördü, oğlana “Getir bakalım şu üçyüz bini , gidip kızı isteyelim” dedi. Oğlan umutsuzdu, baba bilge.
Kızın evine vardılar, baba kızın annesine “söyleyeceklerim bitmeden sözümü kesme” dedi. Kızını oğluma istiyorum, bu da mehir olarak yüzbin.
Kadının suratı asıldı. Adam devam etti. Seni de kendime istiyorum, bu da senin mehrin yüzbin.
Kızın annesinin yüzüne bir tebessüm yerleşti. Allah mübarek kılsın, hayırlı olsun dedi. İşlem tamamdı.
Komşuları kadını sıkıştırdılar, hani “beşyüz binden bir kuruş inmem diyordun” diye.
Kadın dedi ki; toptan satışla perakende satış fiyatı her zaman değişir.
Oğlan da babasına sordu; “öteki yüzbini ne yaptın baba” diye.
Babası cevapladı; onu da anana verdim, ikinci evliliğe razı olması için.
Kriz yönetimi uzmanlık ve tecrübe gerektiren bir iştir.