Bu pilav daha çok su kaldırır

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1989’da gazeteciliğe başladım, termik santral.

2018’de emekli oldum, yine termik santral.

Yıl 2019 hâlâ termik santral.

30 küsur senedir bu mesele ile yatıp kalkıyoruz.

Şuyuu vukuundan beter derler ya bu da onun gibi bir şey.

Kurulmadan bu kadar sene koca şehri baskı ve korku altında tuttu ve halen daha ‘Demokles’in kılıcı gibi başımızın üzerinde sallanıyor.

Bu mevzu beni emekli ettiği gibi daha çok gazeteci emekli eder.

İnsanlar haklı olarak temiz çevrede sağlıklı yaşam sürmek istiyor.

Halkın önemli bir bölümünün imza vererek, dava açarak, gösteri yaparak karşı çıktığı bir şeyi yaptırmak kolay değil.

Bu tartışmayı bitirecek tek bir şey var, o da referandum.

Bunu yıllar önce yazdım.

Şimdi bir kez de buradan söylüyorum.

Hani hep halkın iradesi diyoruz ya, AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç da 31 Mart yerel seçimlerine itiraz üstüne itiraz yaparken ‘halkın iradesinin sandığa tam yansıması için bu itirazları yapıyoruz’ demişti ya…

Madem öyle buyrun gelin böyle.

Koyalım sandığı halkın önüne, çıkan sonuca herkes razı olsun.

xxx  

Elektrik işkencesi

Doğu’da değiliz.

Güneydoğu’da da değiliz.

Afrika’da hiç değiliz.

Ama buralardan beter durumdayız.

Fırtına olsa, ağaçlar yıkılsa, teller kopsa neyse.

Yoğun kar olsa yine kabul.

Şiddetli yağmur yağsa o da kabulümüzdür.

Araba çarpsa direk devrilse, hadi ona da ses çıkarmayız.

Elektrik kıtlığı var deseler ona da amenna.

E kardeşim, bunların hiçbiri yok, Allah göstermesin harp de yok.

Ama kesinti üzerine kesinti var.

Merkez Kemerköprü mahallesi Çeşme yanı sokakta oturanlar benimle birlikte artık yandım Allah diye bağırmaya başladılar.

Mağduriyet göbek adımız oldu.

Adeta kesinti manyağı olduk.

18 Mayıs’ta bir günde tam 5 kez elektrik kesintisi yaşadık.

Elektrikler bir dakika içinde birkaç kez gitti geldi.

Bu gel gitlerden biri düşük voltajlı idi ki bu tam bir facia.

Ya da bir başka deyişle rezalet.

Elektronik eşyalarımız yaklaşık yarım saat düşük voltaja maruz kaldı.

Cihazlarımızın canına okuyorsunuz dedim elektrik şirketinin arıza kayıt görevlisine.

Hasar tespiti halinde zararımız karşılanırmış.

Görevlinin bu dediği o anda bozulursa belki mümkün ama ya o anda bozulmadı ise düşük voltajın verdiği zarar kim bilir kaç tane parçanın ömrünü kısalttı ve bunu tespit ettirmek de mümkün olmasa gerek.

Yazık vatandaşa.

Hem yazık hem günah.

Kabul günleri olur ya mayıs da bizim kabul ayımızdı.

26 Mayıs’ta yine elektriksiz kaldık.

Ve 28 Mayıs.

Nisan ayı da bundan farklı değildi.

Telefonumda bu aya ait 3 tane arıza kaydı var.

Nisan mayıs ayları, gevşer gönül yayları diye bir şarkı var ya bizim de bu aylarda elektrik tellerimiz gevşedi.

Bu gidişle psikolojimiz bozulup da kafayı yemezsek iyidir.

Hastanelik olursak faturayı ilimizin elektrik tedarikçisi şirkete yollarız artık.

Ve haziran.

Nisan, mayıs olur da haziran durur mu?

7 Haziran günü yaşadık bu kez kesintiyi.

Haziranda başka kesinti fark etmedim.

Temmuzda haziran gibi bir kesinti ile geçti.

Tabii ben bildiklerimi, gördüklerimi söylüyorum.

Geceleri uykuda iken veya gündüzleri evde olmadığımız zamanlarda bilmiyoruz kaç kere kesinti oluyor?

Aynı sıkıntıları hem de ziyadesiyle geçen yıl, önceki yıl, ondan önceki yıl ve daha gerisindeki yıllarda da yaşamıştık.

Bir şehir bu kadar mağdur edilir mi be kardeşim.

Yazıktır günahtır.

Yapmayın böyle.

Hadi kesintiler bir yana düşük voltaj da neyin nesi?

Bu şirketin elektrik mühendislerini, teknisyenlerini, idarecilerini okutan hocalara, onları işe alan yöneticilere ne demeli?

3-4 sene önce de olmuştu bu düşük voltaj hadisesi.

Bir kış günü idi.

Bir beceriksizliktir gidiyor.

Bakalım ağustos nasıl geçecek diye düşünürken cevap gecikmedi.

1 Ağustos günü saat 22.30 gibi elektrikler gitti.

Bir saate yakın karanlıkta kaldık.

Dakika bir, gol bir.

Bu ayın sonu nasıl gelecek, çok merak ediyorum doğrusu derken bir kesinti daha.

Gece artık hangi saatte olduysa, 05.00 gibi tuvalete kalktığımda gördüm ki elektrikler yine gitmiş.

Dakika iki, gol iki.

O saatte arızayı aradım, dedim ki yahu kardeşim nedir sizden çektiğimiz, mahvettiniz elektronik eşyalarımızı.

05.25’te aradım, bakıyoruz dediler.

Yattım, 07.00 gibi uyandığımda baktım tablo değişmemiş, bir daha aradım, halen daha bakıyoruz dediler.

08.00 gibi elektrikler teşrif ettiler.

Ağustos ayına böyle girdik.

Artık nasıl çıkarız Allah bilir. 

Allah yardımcımız olsun.

Elektronik eşyalarımıza güç kuvvet, bize de sabır ver yarabbi.

xxx

Kesintilerin bedeli

Eski buzdolabını yaklaşık 20 sene kullandık.

4 sene önce benden buraya kadar dedi ve emekliye ayrıldı.

Bu süre içinde arıza, servis, bakım, onarım, parça değişimi görmedi.

Gittik yenisini aldık.

Yeni buzdolabı 3 sene sonra bozuldu.

Hem de garanti süresini bir ay geçince.

İçinden parça değiştirdiler.

Mecburen ödedik.

Ödüm kopuyor tekrar bozulacak diye.

Doğalgazın alarmı kafayı yedi.

Canı ne zaman isterse durup dururken kendi kendine cır-cır-cır ötüyor.

Aynı bildiğiniz ağustos böceği.

O da arızalı yani.

Bilgisayarın adaptörü bozuldu.

Mecburen gittim yenisini aldım.

Bütün bunlarda sık yaşanan elektrik kesintilerinin ve düşük voltajların ne kadar ilgisi var sizce?

Bana sorarsanız çok yakın ve derin ilgisi var.

Yaşadığımız mağduriyetin, gördüğümüzün zararın bu dünyada telafisi yoksa bile bunun bir de öbür dünyası var.

Bizi bu durumlara düşürenlerle orada, Allah katında hesaplaşırız artık. 

xxx

Beterin beteri

Biz Kemerköprü dedik ama mayıs ayında sitelerin ve esnafların bulunduğu 190. Sokaktan gelen haberler daha da kötü idi.

İnternet sitelerindeki görüntülü haberlere göre sabah saatlerinden itibaren hem de iki gün üst üste gün boyu elektriksiz kalan caddenin vatandaşları ve esnafları büyük mağduriyet yaşadıklarını söylüyorlardı.

Buzdolabında bulunması gereken gıda maddelerinin halini düşünün artık.

Beterin beteri var derler ya bu da öyle bir şey işte.

xxx

Emekli maaşları

Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye.

Nerem düzgün ki diye cevap vermiş.

Bizim ki de o hesap.

Elektriklerimiz ve santral mevzumuz gibi düzgün olmayan o kadar çok şeyimiz var ki.

İşte emekli maaşları.

2 bin yılı öncesi, 2 bin yılı ile 2 bin 8 yılı arası ve 2 bin 8 yılı sonrası şeklinde tam 3 çeşit hesaplama yöntemi var.

2 bin yılı öncesi aylık bağlama oranları yüksek olduğu için bu dönemde emekli olanların durumu iyi.

2 bin-2 bin 8 arası oranlar düşürülünce ve bu düşüş 2 bin 8 sonrası çok daha fazla olunca bu dönemin emeklileri maalesef yerlerde sürünüyor.

Aynı primde ve aynı sürede emekli olup da arada uçurum yaratan adaletsiz sistem yüzünden farklı maaş alan milyonlarca emekli var.

Ve bu sorunu çözmek için hiçbir şey yapılmıyor.

Asıl üzücü olan da bu.

Emekliler en son yüzde 5.1 aldı.

Bu oranı, emeklilerin birçoğu tarafından rakamları inandırıcı bulunmayan Türkiye İstatistik Kurumunun enflasyon hesabı belirledi.

Temmuz ayında gelen bu zam maaşı az olanlara az, çok olanlara çok yansıdı.

Buna mukabil sadece elektriğe gelen zam yüzde 15.

Yüzde 15’lik zam elektrik faturasını her ay 15 lira artırsa geriye kalır 45 lira.

Işığı gören geliyor misali yüzde 15’lik doğalgaz zammı da her ay artı 15 lira götürse kalan para markete ve diğer ihtiyaçlara yeter mi?

Sihirbaz olsan yine olmaz.

Mümkün değil.

Açık ve net bir şekilde görüldüğü gibi zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir sistem var.

Ben hükümet olsam maaşı az olana daha fazla, çok olana daha az zam verirdim.

Böylece kademeli olarak intibak da yapmış olurdum.

Bu sayede 2-3 senede nispeten bir denge oluşturmuş olurdum. 

Sesini çıkarıp da buna itiraz etmeye kalkan yüksek maaşlıya da derdim ki “dur bakalım kardeşim, senin durumun iyi, sesini çıkarma, otur oturduğun yerde, sen bugüne kadar aldın, şimdi sıra fakir, fukarada, garip gurebada”

Bütçeye hiçbir yükü yok.

Zenginden alıp fakire vermek gibi düşünün bunu.

Robin Hood olmaktan söz ediyorum yani.

Bir başka deyişle adaletten, eşitlikten, haktan, hukuktan, insanlıktan, bütün emeklileri insanca yaşatmaktan, enflasyona ezdirmemekten, sosyal devlet olmaktan söz ediyorum.

Asgari ücret 2200 lira ama maaşı 1000-1500 lira arasında olan en az 5-6 milyon emekli var bu memlekette.

Yazık günah bu insanlara!

xxx 

İlaç farkı

Raporlu şeker hastasıyım.

Bir süre öncesine kadar şeker ölçüm çubuğu için fark vermiyorum.

Artık kutu başına 5 lira alıyor eczane.

Neden diye sorduğumuzda SGK’nın ilaç zammı sonrası oluşan fiyat farkını vermediğini, bu parayı vatandaştan alın dendiğini söylüyorlar.

Özel sağlık kuruluşları da artık yüksek faturalar çıkarıyor ve onların bahanesi de böyle.

Neden olan hep vatandaşa oluyor?

Bir bilen varsa bize de söyleyebilir mi?

xxx 

Kuyruklar

Devlet Hastanesi’nde bazı branşlar iki-üç hatta altı-yedi gün sonraya randevu veriyor.

23 Temmuz’da endokrine baktım, en erken 29 Temmuz görünüyordu.

4 doktorlu dahiliye de en erken 2 gün sonrasını gösteriyordu.

Alın size kuyruk.

Sağlıkta kuyrukları bitirdik diyenler, işte memleketin hali.

Bir başka sorun da eski tecrübeli doktorların ya tayin olup gitmesi ya da özele geçmesi.

Bunların yerini okulu yeni bitirmiş 2-3 yıllık doktorlar almış.

Durumumuz pek iç açıcı görünmüyor.

Tekrar başa dönüyoruz gibime geliyor ya neyse.

Hadi hayırlısı!

xxx 

Gazeteciler buluşması

Bartın Belediyesinin 24 Temmuz Gazeteciler Bayramı dolayısıyla düzenlediği gazeteci buluşması oldukça keyifli geçti.

Başkan Akın iletişime, basınla yakın ilişki içinde olmaya büyük önem veriyor.

Ne kadar önemserseniz o kadar önemsenirsiniz, ki bu çabalar da bu doğrultuda sonuç veriyor zaten.

Daha önce de söyledim.

Başkan Akın ile gazeteciler arasında uyumlu ve sağlıklı bir iletişim ve diyalog ortamı var.

Bunda kendisinin eleştiriye açık demokrat bir kişiliğe sahip olmasının rolü büyük.

Buluşmada da anlattım.

Bir gün kendisi hakkında, çok defa milletvekili ve belediye başkan adayı olmasını konu eden ve “doğduktan sonra çocukların kulağına ya şehit ol ya gazi diye fısıldanır, herhalde başkanımızın kulağına aday ol diye fısıldamışlar” diye başlayan bir eleştiri yazısı yazmıştım.

Hiç tepki göstermedi.

Darılmadı, küsmedi, iletişim kanallarını kapatmadı.

Belediye Başkanlığı sırasında başta su ve yol konusunda olmak üzere daha pek çok eleştirim oldu kendisine, hem de sert tarafından.

İl Başkanlığı yaptığı dönem de mutlaka eleştirilerimizden nasibini almıştır.

Hiçbirinde de kırgınlığımız olmadı.

Hep iletişimde kaldık.

30 yılı bulan meslek hayatımda bunun tam tersi durumlarla çok karşılaştım.

“Bu vali hakkında bir daha olumsuz yazı yazmayacaksın” diyen mafya babası da gördüm, kaçak binasını yazdım diye il genel meclisi üyesi ile dargınlık da yaşadım.

“Yaz Sezai” başlıklı yazımdan dolayı olayın kahramanı il başkanından aldığım telefonda tehditvari bir üslupla karşılaşırken, mafyayı yazdığım yazının üzerine mafya babasının oğlundan da içinde tehdit kokan cümleler bulunan bir telefon almıştım.

90’lı yıllarda bir belediye başkanımız belediye parkındaki Atatürk büstünü depoya kaldırdı diye haber yaptığım için bana çok sert tepki gösterdi.

Radyoya gidip hakkımda ileri geri konuşmalar yaptı, hakaretamiz laflar etti.

Daha pek çok şey gördüm ama fazla uzatmak istemiyorum.

İnşallah gazetecilik anılarımı bir kitapta topladığım zaman hepsini anlatırım.

Gazeteci, mesleğinin hakkını eleştiri yaparak verirse nahoş hadiselerle karşılaşıyor ne yazık ki.

O bakımdan Cemal Akın gibi demokrat, geniş yürekli, olgun, hoşgörülü, eleştiriye açık, basının önemini ve değerini bilen siyasetçilerle ve hizmet adamlarıyla çalışmak meslektaşlarımız için büyük bir şanstır.

Bu tür insanların sayısı az.

Onların değerlerini bilmek lazım.

xxx 

Amatör spor

Ömertepesi sahasında oynanan gençler ligleri maçlarını fırsat buldukça takip ettim.

11’den 19’a kadar yaş gruplarında kulüplerin büyük bir özveriyle çıkardığı 4-5 takımla oynanan liglerde miniklerin ortaya koydukları performans, heyecan, futbol aşkı görülmeye ve alkışlanmaya değerdi.

Bütün imkânsızlıklara rağmen bu ligleri organize ederek çocukları sporun içine çekmeye ve sporun içinde tutmaya çalışan başta Amatör Spor Kulüpleri Başkanı Turgut Altınçubuk ve Futbol İl Temsilcisi Esat Günaydın olmak üzere yeğenlerim Arkın ve Kayra’nın da top koşturduğu Kemergençlik Spor Kulübünün fedakâr ve cefakâr başkanı İsmail Ekerbiçer ve maçların çoğunu takip eden Candemir Yazıcı dahil emeği geçen herkese teşekkür etmek lazım.

Velilerin de heyecanla takip ettiği maçlarda gördüğüm tek gazeteci Muhammet Bayraktar idi.

Haberleriyle ve resimleriyle çocukların, velilerin, kulüplerin, antrenörlerin heyecanını yansıtıp onlara destek veren Muhammet Bayraktar’da anasının ak sütü gibi kocaman bir teşekkürü hak ediyor.

Sağ olsun, var olsun.

İnsan sadece onu görünce garipsiyor tabii.

Sokağa çıksanız yolda yürürken gazeteciye çarparsınız.

Burada sportif bir faaliyet var ama ortalıkta gazeteci yok.

Yemeli içmeli toplantı var desek en az 50 tane gazeteci sayarız.

Çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendimize batırmalıyız.

Sahada gördüğümüz eksik sadece bu değildi tabii.

Teller parçalanmış, direkler küflenmiş.

Kale ağları yırtılmış, yamalı bohça gibi olmuş.

Bu yüzden tartışmalı goller vardı.

Top içerden mi dışarı çıktı, yoksa direkt auta mı çıktı anlamak güçtü.

Hakemlerin yeterliliği de bir başka tartışma konusu idi.

Soyunma odaları da dahil olmak üzere Ömertepesi sahasının iyi bir bakıma ihtiyacı var.

Bu konuyu da buradan Gençlik ve Spor Müdürümüzün dikkatine sunalım.

Yeri gelmişken ikinci saha konusunu da hatırlatalım.

Ömertepesi’ne söz verilen ikinci sahanın bir an önce yapılmasında fayda var.

Bu lüks değil zaruri bir ihtiyaç.

Yapan da yaptıran da gençleri sevindirir, dua alır, sevap kazanır diyelim ve yazımıza gençler liglerinden devam edelim.

Bazı maçlarda müdürlüğün görevlilerini de görev ücreti aldıkları halde ortalıkta göremedik.

Bunu da bir başka dikkat çekici not olarak paylaşalım.

Maçları başta Bartınspor olmak üzere kulüp başkanı ve yönetici düzeyinde neden kimse izlemeye gelmedi, bu da ayrı bir merak konusu.

Halbuki ben yönetici olsam bu maçları yakından takip eder, gelecek vaat eden yetenekleri izlemeye, bulmaya çalışırdım.

Herhalde daha önemli işleri vardı zat-ı muhteremlerin.

Bu kafayla daha çok amatörde kalırız.

Allah futbolumuzun sonunu da hayır etsin.

xxx 

Irmak polisi

Emniyet Müdürümüz Ogün Vural ırmak kenarındaki yürüyüş yoluna (Yalı-Hendekyanı arası) bisikletli polis devriyesi koydu.

Burası özellikle bahar ve yaz aylarında büyük rağbet görüyor.

Benim gibi Allah’ın “yürü ya kulum” dediği yürüyüşçülerin yanı sıra ırmak havası alıp manzara seyretmek isteyenler buranın müdavimleri arasında.

Bizim gençliğimizde Bartın Lisesi’nden Gazhane’ye aşıklar yolu vardı.

Bu güzergâh aynı zamanda sevgilerin el ele gezdikleri, sarmaş dolaş oldukları bir yer ve bizim zamanımızın aşıklar yolu gibi.

Ailelerin de tercih ettiği çok hareketli bir yer olduğu için polis gözetimine olmasında fayda var.

Burada alkol alanlar, vatandaşlar için (özellikle kadınlar ve çocuklar) tehdit ve tehlike unsuru oluyor.

Bisikletli polis devriyesi (ara sıra bekçileri de görüyoruz) uygulaması bu bölgede vatandaşa güven veriyor.

Ama ekiplerin özellikle ırmak kenarında alkol almaya meraklı kişilere karşı daha duyarlı olmaları gerekiyor.

Bunlara polisimiz müdahalede bulunup kabahatler kanununa göre idari yaptırım uygularsa sorun çözülmüş olur diye düşünüyorum.

Takdirle karşılanan bu uygulama beni 20 yıl öncesine götürdü.

Mehmet Ali Selçuk müdürümüz zamanında çok sel olmuştu.

Bartın tarihinin en büyük felaketi 1998 büyük seli de o döneme rastladı.

Polisler aşırı yağışlarda ırmak kenarında gözlem yapar, su seviyesini ölçerlerdi.

O dönemde bu çalışmaları fotoğraflayıp “ırmak polisi” başlığı altında haber yapmıştım.

Amaç farklı olsa da Ogün Vural müdürümüzün uygulaması bana bunu hatırlattı.

Umarım yaz-kış, 7-24 devam eder.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Bu pilav daha çok su kaldırır

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir