11 Ocak 2021
—————-
Mevlam dünyanın en güzel coğrafyalarından birini bahşetmiş Bartın’a. Şehre iki koldan giren ırmak boylarında kurulmuş kent. Sular Şehri diye nam salmış tüm dünyaya.
Görenlerin, bilenlerin hayranlık biraz da kıskançlıkla gördükleri ırmakla ilgili sorunlar günden güne büyüyor. On yılların ihmali, şehirle birlikte sanayi kuruluşlarını ırmağın etrafında konumlandırmak ne büyük bir hata!
Kozcağız tarafından, Kurtköy istikametinden giriş yapan ırmağın Bartın sınırları içinde yer alan kıyıları yürek sızlatıyor. Tamamı insan odaklı, evsel atıklar, kirler, çöpler, plastikler hatta çocuk bezleri.
Atanların elleri kırılsın.
Irmağın etrafını saran ağaçların her birinden bir kir, bir pas, bir naylon sallanıyor herkesin gözleri önünde. Anneler çocuklarını yaklaştıramıyor kirlilikten.
“Neden, niçin, bu kadar mı zor” demekten insan kendini alamıyor.
Bu kötülüğü yapmanız için doğa size ne yapmış olabilir?
Kime sorsak, statüsünden başlıyor, bitmek tükenmek bilmeyen ıslah projelerine getiriyor sözü. Milli Emlak, DSİ, tapulu yerleri olan şahıslar, Bartın Belediyesi…
Üçüncü kez yapılan Irmak Islah Projesi’nde umutlar. Belediye yer teslimini yapıp projeye bel bağlamış. İhalesi yapılacak, şehir içinde kalan 15 km’lik bölüm ıslah edilecek.
“Cek” diye bitince cümle, umutsuzluğa kapılıyor insan. Uzadıkça uzayan bir bürokrasi.
Aslında herkesin sorumluluğu var ama hiç kimse sahiplenmiyor ırmağı. Vefasız bir aşık gibi; herkes çok seviyor ama kimse ilgilenmiyor. Gayrimeşru bir çocuk gibi ortada bırakılmış.
Geziyorum, bakınıyorum. “Statünüz batsın” demek geliyor içimden. Pırlanta gibi yapmak, etrafında, kıyılarında insanların yaşadığı, pamuklara sarmalayıp gözetmemiz gereken yerler, şehrin tam kalbine katil bir hançer gibi saplanmış duruyor. Alaycı gözlerle bakıyor kadim şehrin insanlarına.
Geçen yıl ırmak ıslah projesiyle ilgili süreci Vali Sinan Güner anlatmıştı, çok romantik cümlelerle. Belli ki henüz mesafe alınamadı, malum devlet projeleri biraz ağır işler.
Aslında bu günün meselesi de değil on yılların meselesinden bahsediyorum. Eğer şehri yönetenler “biz yapamıyoruz” deyip şehrin insanlarına verseydi yetkiyi…
Belki bir vakıf kurup bu güne kadar çoktan çözerdi sorunu. Bir fon kurulur, yapılan bağışlarla sivil bir inisiyatif çözerdi.
Maliyeti en düşük projelerinden bu anlattıklarım. Bir kıyıdan gireceksiniz, her gün 10 metre, 20 metre temizleyeceksiniz. Dikenlerden, çöplerden, kirden arındıracaksınız. Yıkılanları onaracaksınız.
Hepsi bu.
“Her şey statü, yasal mevzuat değil be kardeşim” diyerek topluma öncülük edecek, kamuoyunu tetikleyecek bir babayiğit çıkardı elbet?
Sadece ben mi görüyorum bu ucube durumu, yoksa herkes rahatsız da sesini mi çıkarmıyor.
Her iki durumda da fecaat.
Bartın basını konuyu üşenmeden, sıkılmadan sürekli gündemde tutuyor. Devletin hantal mevzuatlarını anlamak istemiyor haliyle. Benim gibi…
Halen çeşitli noktalardan ırmağa akan atıkları, adeta bir çöplüğü andıran etrafını her gün, her fırsatta, her noktadan dile getirmeye devam edeceğiz.
Sonuç alıncaya kadar.