İsa Küçük’lü yıllar

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Mahkeme kadıya mülk değildir” diye bir atasözümüz var.

Hiç kimse bulunduğu kamu görevinde ömrünün sonuna kadar kalmaz, kalamaz demektir bu.

Bir başka deyişle makamlar mevkiler kimseye baki değildir.

1991’de il olan Bartın’dan da bu anlamda çok vali geldi geçti.

1989’da başlayan ve 2018’de emekliye ayrılıncaya kadar devam eden yaklaşık 30 yıllık gazetecilik yaşamımda ilimizde görev yapan bütün valileri yakından tanıma fırsatı buldum.

Her vali ayrı bir iz bıraktı, büyük bir ilçe iken küçük bir il olan Bartın’da.

Kitap fuarı vesilesi ile görüşme fırsatı bulduğumuz İsa Küçük valimiz de imzasını eğitime atıp öyle gitti buradan.

2006-2012 yılları arasını kapsayan bu dönem, tarihe, Bartın’ın üniversite sınavlarında ilk 3’e girdiği “gurur verici” bir dönem olarak geçti.

İsa Bey eğitime büyük önem verdi.

Kardeş okul projesi ile okulları kamu kurumlarına ve sivil toplum örgütlerime zimmetledi.

Her kurumun, derneğin, odanın bir veya birkaç okulu vardı.

Bunlar kardeş okullarının ihtiyaçlarını karşılamakla mükellefti.

Bartın başta üniversite olmak üzere öğrencilerin barınma sorunu yaşadığı bir kent idi.

İsa Bey her şeyi devletten beklemeyelim dedi, hayırseverleri harekete geçirdi, onları teşvik etti, öne çıkardı.

Kimi merhum avukat Sabri Çavuşoğlu gibi arazi bağışladı, kimi İnci Bankoğlu ve Nedret Keten gibi öğrenci yurdu yaptı.

Sadece hayırseverlerin desteği ile çok sayıda yurt ve okul yapıldı o dönemde.

Eğitim olmazsa olmazımız, her şeyimiz, en önemlimiz ama keşke başka alanlarda da bu alanda olduğu gibi kayda değer mesafeler alıp başarılı olabilseydik İsa Bey zamanında.

Bu anlamda;

Sadece idareci olarak değil edebi yönüyle de yaşamımıza dokunan İsa Bey’e oldukça renkli ve keyifli geçen kitap fuarı söyleşisinin sonunda üzerinde adının yazılı olduğu 74 numaralı formanın hediye edilmesi belki spor camiasında garip karşılanmış olabilir.

ASKF Başkanı Turgut Altınçubuk, Bartınspor o dönemde şampiyon olup 3. Lige mi çıktı da adına özel forma yaptırıp hediye etti diyenler olmuştur.

Müzmin amatör Bartınspor terfi edemediği gibi ilimizdeki amatör spor kulüpleri o dönemde ihya mı edildi de bu hediyeler takdim edildi diyenler de olmuştur.

İsa Bey sadece Halet abla destanını yazmadı, Bartın’da da eğitimin destanını yazdı.

Bir destan da sporda yazsaydı, arkasından “bu vali ilimizi futbolda profesyonel lige çıkardı” diye konuşulsaydı, bu şekilde de anılsaydı kendi adına da fena olmazdı tabii.

O dönemi keşke sadece eğitimle hatırlamasaydık.

Başka derecelerimiz, şampiyonluklarımız da olsaydı.

 

50 yıllık günlük gazete o dönemde kapandı

İsa Bey dönemi Bartın’da 50 yaşındaki günlük bir gazetenin kapısına hiç acımadan devlet eliyle kilit vurulduğu bir dönem olarak da tarihe geçti ne yazık ki.

Keşke bu talihsizliği de yaşamasaydık.

Onun ne suçu var, gazetenin sahibi vergisini düzgün verseydi de bu olay yaşanmasaydı dediğinizi duyar gibiyim.

Hemen homurdanmayın, anlatayım da dinleyin;

Ekspres gazetesi, evet vergi konusunda yerden göğe kadar hatalıdır ama gazetenin üzerine gidilmesi iki vali arasındaki (Halil Işık-İsa Küçük) koltuk savaşının eseridir.

Fitili bu savaş ateşlemiştir.

Filler tepişir, çimenler ezilir diye boşuna dememişler.

Kardeş kavgası da gazetenin sonuna zemin hazırlamış, çanak tutmuş, fitilin ateşlenmesine yardımcı olmuştur.

Bunların detayına girip de yazıyı uzatmak istemiyorum.

Her şey olup bittikten sonra İsa Bey’in yapacağı tek bir şey vardı.

O dönemde “Gazeteye eski para ile 5 trilyon lira ceza mı kestiniz tamam, kabulümüz. Resmi ilan gelirlerinin (o tarihte yılda 500 bin lira) yüzde 60’ı devletin olsun, yüzde 40’ı bu gazeteyi ayakta tutar. Suç şahsidir. Bu cezalandırmanın temel prensibidir. Gazete sahibinin yaptığı hatanın bedelini gazeteye, gazete çalışanlarına ödettirmeyin. 50 senelik gazete kapanacak, yazık olacak” dedim.

Bunu hem yazdım hem söyledim.

Sakalımız olmadığı için sözümüz geçmedi.

Vergi borçluları için böyle uygulamalar yapan devlet bize gelince buna yanaşmadı.

Bunu benim dememe de gerek yoktu ki.

Devletin maksadı üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olmasaydı bunu kendiliğinden yapardı zaten.

İdam cezası olmayan bir ülkede 50 yıllık bir gazete göz göre göre idam edildi.

İktidarı eleştiren, muhalif görünen Ekspres’in üzerine öldüresiye gidildi.

Ve buna herkes seyirci kaldı.

Eğer gelirin yüzde 60’ını devlet alsaydı, bakın aradan 10 sene geçti ve şimdiye kadar 5 trilyon borç (uzlaşmada 500 bin liraya inecekti) çoktan ödenmiş olurdu.

Devlet bunu yapmadı da ya ne yaptı peki?

Ne yapacak, kestiği cezanın üzerine hararetle ve afiyetle bir bardak soğuk su içti.

Kalan yüzde 40’la Ekspres yaşar, bugünkü gibi, birini al hepsini oku, boşuna kâğıt sarfiyatı 5 tane günlük gazete ile Bartın oyalanmaz, ağaçlar da boşu boşuna heba edilmemiş olurdu.

İsa Bey döneminde devlet, “sahibini cezalandıralım ama gazeteyi yaşatalım” demediği gibi Ekspres’in yerine kurulan gazeteler de “ne şiş yansın ne kebap” misali hoş tutularak idare edildi.

O dönemde de sonraki dönemlerde de haksız rekabete gereken müdahaleler yapılmadı.

10 günde bir çıkarak 96 yıla ulaşan bir gazetemiz var diye övünüyoruz ya, günlük çıkan ve yaşasaydı bugün 60 yaşında olacak olan Ekspres ile “60 yaşında günlük gazetemiz var” diye de övünüyor, övünebiliyor olabilseydik keşke.

Bu konularda daha söyleyebileceğim çok şeyler var ama şimdilik bu kadar yeterli.

Ayrıntıları ileride anılarımı yazdığımda okursunuz.

İsa Bey dönemi bu yazıda bahsi geçen konulardan ibaret değil tabii ki.

Konusu çıktığı için, laf lafı açtığı için bunları yazdık.

Yeri ve zamanı geldiğinde konusu açıldığında başka konularda da yazarız.

Yeter ki yazma isteğimiz olsun.

xxx

Mesut Şenol

Gelelim İsa Bey vesilesi ile bizi 10 yıl öncesine götüren söyleşiye.

Bartın Belediyesi tarafından bu yıl 23. düzenlenen kitap fuarının seçkin konukları arasında bulunan eski valimiz İsa Küçük’ün “Kültürel zenginliklerin ve edebiyatın kazandırdıkları kimlik ve tanınırlık” konulu söyleşisini ilgiyle ve büyük bir keyifle izledik.

Yavuz Erkmen gibi görevi sona erdikten sonra Bartın ile irtibatını koparmayan, İnci Bankoğlu Eğitim Vakfı (İBEV) Yönetim Kurulu Üyesi olarak da ilimize hizmetlerini devam ettiren İsa Küçük’e;

Bartınspor’u 3. Lige çıkar(a)madı, ilin 50 yıllık günlük gazetesinin kapanmasını engelle(ye)medi, tarımın, hayvancılığın önünü açıp Bartın’ı yeniden Batı Karadeniz’in sebze meyve ambarı yap(a)madı, masaya yumruğunu vurup da gazetelerin resmi ilan kavgasını bitirecek iradeyi ortaya koy(a)madı, yeni sanayi bölgeleri kurup daha çok fabrika gelmesini, eğitimde olduğu gibi ihracatta da ilk 3’e girmemizi sağla(ya)madı diye ve daha pek çok şeyi yap(a)madı diye bir teşekkürü esirgeyecek değiliz tabii.

Yap(a)madıkları konusunda kendisini eleştirebiliriz ama yaptıklarını da inkâr etmeyiz, edemeyiz.

Yiğidi öldür ama hakkını ver derler.

Biz de öyle yapıyoruz ve sırf eğitime verdiği önemden dolayı bile büyük bir teşekkürü hak eden İsa Bey’e bu güzel söyleşisi ile birlikte hem İBEV hem de şiir ve yazıları ile ilimizin dertleriyle dertlenmeye devam ettiği için de ağız dolusu teşekkür ediyoruz.

Ama bu söyleşide İsa Bey kadar, hatta belki de ondan daha fazla teşekkürü hak eden biri daha vardı.

O da Mesut Şenol idi.

Türk edebiyatının bürokrat yazar ve şairlerinden esi valimiz İsa Küçük’ü Bartınlılarla buluşturan söyleşinin keyifli geçmesine büyük katkı yaptı söyleşinin moderatörü (yöneticisi) Mesut Şenol.

Buradan kocaman bir teşekkür de Mesut Bey’e.

Kaymakamlık, vali yardımcılığı ve belediye başkanlığı da yapmış bir isim Mesut Şenol.

Aynı zamanda tanınmış bir seslendirme sanatçısı.

İzleyenlere keyif veren sunumu ile renklenen cep sinemasındaki söyleşide okuduğu şiirler şahsen beni mest etti.

Hele İsa Bey’in yazdığı Karadeniz isimli şiiri bir okuyuşu vardı ki valla ben bayıldım, eridim gittim resmen.

İsa Bey’e naçizane tavsiyem, nerede olursa olsun bundan sonraki söyleşilerini hep, sahnede güzel bir ikili oldukları Mesut Şenol ile birlikte gerçekleştirsin.

Aslında bu gecenin 3 kahramanı var.

Biri İsa Küçük, diğeri Mesut Şenol, bir diğeri de Emine Küçük.

İsa Bey’in görev yaptığı dönemde boş durmayan ve başkanlığında oluşturulan Toplum Destek Gönüllüleri ile önemli işler yapan Emine Küçük, söyleşinin sonunda bir laf etti, bütün dikkatleri üzerinde topladı.

Halet Abla Destanı’ndan sonra Bütün Hürriyetler Serbest bu akşam, Atlas ve Ateş, Başka Şeylerin şiirleri ve Olimpos mektupları isimleri şiir kitaplarını yazan İsa Bey’in ilk roman denemesi ‘Sarışın ve kara’daki kadının kendisi olmadığını söyledi Emine hanım.

‘O kadın ben değilim’ şeklindeki açıklama söyleşinin önüne geçti ve hazırladığımız habere başlık oldu.

Çok vali eşi gördük.

Emine hanım ben vali eşiyim, bana hizmet edeceksiniz demedi, içimizden biri gibi davrandı, hizmeti almaya değil vermeye çalıştı.

Tabii ki o da teşekkürü hak ediyor.

Biz de ettik gitti zaten.

xxx

Okumuyoruz

Hadi biraz da kitap fuarından söz edelim.

Açılış beklediğim gibi değildi.

Bana göre sönük geçti.

Protokolün ilgisi de zayıftı.

Vali ve rektör beyler yoklardı.

Vali Yardımcılarını ve ilçe kaymakamlarını da göremedim.

Kumluca ve Hasankadı’nın dışında belediye başkanları ve resmi dairelerin müdürleri de yoktu.

MHP’nin dışında parti başkanları da yoktu.

Sadece başsavcımız ve emniyet müdürümüzle komutanlarımız temsil etti protokolü.

Hadi milletin kitapla, defterle, şairle, yazarla işi yok, peki siz neredesiniz sayın protokol üyeleri.

Bu ilde 15 binden fazla üniversite öğrencisi var.

Onlar nerede?

Bunun 10 bini olmasa da en az 5-6 bini fuara gelmeliydi.

Açılışta izdiham yaşanmalıydı.

Etkinliklerde salonlar ağzına kadar dolu olmalıydı.

Söyleşiler yarısı boş salonlara yapıldı.

Ya bizim meslektaşlarımıza ne demeli?

Yemekli toplantılarda en az 50 gazeteci sayarsınız ama böyle etkinliklerde 10 gazeteciyi bir arada zor bulursunuz.

Tabii bizim fuar biraz gariban işi ve fazla yerel düzeyde kalıyor.

İnsanlar medyatik isimlere, ünlü şiar ve yazarlara geliyor.

Getirin Canan Karatay’ı, Orhan Pamuk’u, Elif Şafak’ı, Zülfi Livaneli’yi falan salonlar nasıl tıka basa doluyor görün.

Ama buraları medyatik isimler, ünlü yazar ve şairler gelmeden de doldurabilmeliyiz.

Okumayla, yazmayla, kültürle, sanatla her zaman her yerde her koşulda senli benli olmalıyız.

Biz böyle diyoruz ama meğer daha önce bu oran daha düşükmüş.

Bu fuar son yılların en çok ilgi gören fuarı idi diyorlar konuştuğum belediyeci arkadaşlar.

Ben yine de yetersiz buluyorum.

Fuarda satışa sunulan kitaplar da kapışılmalıydı.

Kitaplar mağaza fiyatlarından yarı yarıya ucuz olduğu halde yine de yeterli ilgiyi görmedi.

Bilgi çağındayız ama okumuyoruz.

Ne gazete okuyoruz ne de kitap.

Okumazsak öğrenemeyiz.

Öğrenmezsek bilemeyiz.

Bilmezsek başarılı olamayız.

Bana göre ne ekonomi, ne iç, ne de dış politika, en önemli sorunumuz budur.

Bilgiyi okuyarak değil de “o onu demiş, bu bunu demiş” şeklinde duyarak almaya alışkın olan insanlarımıza okuma alışkanlığı kazandırmalıyız.

Bu kültürü edindirmeliyiz.

Yerlerde sürünen gazete ve kitap okuma oranını ayağa kaldırmalıyız.

xxx

Ne yapmak lazım

TBMM Alt Komisyonu, hazırladığı raporda mahkumların kitap okumasını teşvik etmek amacıyla tüm cezaevlerinde, “ödül sisteminin” getirilmesini önerdi.

Güzel bir öneri.

Umarım gerçekleşir.

Bu ve benzeri uygulamaları her alanda tatbik edip yaygınlaştırırsak okuma liginde üst sıralara tırmanabiliriz.

Benim önerim, okullara ilkokuldan başlayarak okuma dersi adı altında zorunlu okuma dersleri koyulması yönündedir.

Uygulama okulda kalmayıp evde de devam etmeli.

Anne babaları bu konuda bilinçlendirmek lazım.

Aile büyükleri evde cep telefonu veya tabletle oynamak yerine kitap gazete okuyarak çocuklarına örnek olurlarsa hiç kuşku yok ki okumaya büyük katkıları olur.

Aslında okuma seferberliği başlatmalıyız.

Toplumu dürtmek, teşvik etmek lazım.

Bu konuda yapacak çok iş var.

Kitap fuarı düzenleyerek üzerine düşeni yapan Bartın Belediyesini bu çabasından dolayı kutluyoruz.

Etkinliği başlatan eski başkan Oğuz Pir’e, sürdüren şimdiki başkan Cemal Akın’a, Özel Kalem Müdürü Sevgi Salcı’ya, Basın Birimi Görevlisi Emircan Sucu’ya ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

xxx

Geç keşfettik

Değerli meslektaşımızın adını duyardım ama hiç tanışıklığımız yoktu.

Kitap fuarı vesile oldu, bir araya geldik.

Amasra’nın Göçgün köyünde doğmuş, İstanbul’da ve Adapazarı’nda büyümüş, gazeteci olmuş, bu mesleğe tam 47 yılını vermiş, bunun 40 yılını da havaalanında geçirmiş.

Anılarını “Atatürk Havalimanı’nda 40 yıl” başlıklı kitapta toplamış.

Hem imzalayıp hediye ettiği kitabını keyifle okuduk hem de söyleşisini keyifle dinledik.

Kendisine bir kez de buradan teşekkür ederken, genç meslektaşlarımıza da “asıl bu söyleşiyi sizin izlemeniz gerekirdi, öğrenecek çok şeyiniz olurdu” diyerek sitemlerimizi gönderiyoruz

Hürriyet gazetesinin emektar muhabiri, meslek büyüğümüz Faik Kaptan gibi Bartınlı olup da birçok sektörde önemli yerlere gelip önemli işler yapan çok isim var.

Bunların çoğunu bilmiyoruz.

Onlar buradan irtibatlarını koparıyorlar nedense.

Biz de geç keşfediyoruz.

Ünlü sanatçı Hüdai Aksu’nun bile Bartınlı olduğunu öldükten sonra duymuştuk.

Hemşehrilerimizle iletişimi sağlıklı bir şekilde tesis etmeliyiz.

Bu konuda Belediye Başkanımız Cemal Akın’a büyük görev düşüyor.

Daha bilmediğimiz kim bilir kimler var.

Çetin Asma’nın da katkısıyla bu isimleri öbür tarafa göçmeden bulup yeniden Bartın’a kazandırmalıyız.

Bartın değerlerine sahip çıksın ama değerleri de Bartın’a sahip çıksın.

Gelecek yıl ki kitap fuarına Mustafa Aşçıoğlu’nu bekliyoruz.

Mustafa yoğundur, daveti şimdiden yapıp söz alırsak iyi olur.

xxx

Boynuz kulağı geçer

Ben gazetecilik yaparken o kerestecilik yapıyordu.

2007 yılı idi sanırım, Ekspres’e gelip giderken bir gün kendisine “buraya (gerçek anlamda) gazeteci ol da öyle gel” demiştim.

Belki de benim bu çıkışmamın Güngör’ün gazeteciliğinde büyük etkisi olmuştur, onu hırslandırmıştır.

Nihayetinde arkadaşımız çalışıp, çabaladı, azmetti ve az zamanda çok iş yapıp bugünkü konumuna geldi.

Güngör artık bazı televizyon kanallarının Suriye ve Irak konusunda görüşüne başvurduğu önemli isimler arasında.

Televizyonlara ağzı laf yapan, benim burada ne işim var demeyen, dedirtmeyen bir televizyon duruşu olan bilgi sahibi konuşmacılar lazım.

Güngör’de bu özellikler var.

Kendini yetiştirdi, Türk dünyası ve Ortadoğu konusunda uzmanlaştı.

Ve sahip olduğu birikimle (biz daha birini yaz(a)madan) o ikinci kitabını yazdı.

Bir adım ötesi Suriye isimli kitabı ile kitap fuarında söyleşi bile verdi.

Konusuna hakim, kendisini sıkılmadan dinleten, bilgili bir konuşmacı vardı karşımızda.

Bir keresinde Bartın’ın köylerini bilmez, Suriye’nin, Irak’ın köylerini biliyor diye yazmıştım.

Durum aynen böyle.

Yıllar önce “gazeteci ol da karşıma öyle çık” dediğim Güngör öyle azmetti ki günlük gazete sahibi olup patronum bile oldu.

Kaderin cilvesi işte.

Nereden nereye.

Gazeteci olmak kolay değil tabii.

Gazetecilik yapmak kolay ama gazeteci olmak zordur.

Güngör Yavuzaslan ne kadar gazeteci oldu, bunun takdirini tabii ki kamuoyu yapar.

Bana sorarsanız, “bu alanda büyük mesafe kat etti” derim.

Ve “başarıyla yoluna devam ediyor” diye de eklerim.

Allah selamet versin.

xxx

Yazsam mı yazmasam mı?

Yaklaşık 30 senelik gazetecilik yaşamımda, ben de Faik Kaptan gibi çok anı biriktirdim.

Bunları kitaplaştırmayı, toplumla paylaşmayı çok istiyorum ama elim bir türlü varmıyor yazmaya.

Okurdan çok yazarı olan bir ülke haline geldik.

Okumayan bir toplumda kitap yazsan ne yazmasan ne.

Kendi kendini ve 3-5 kişiyi tatmin etmekten öteye geçmez ki bu.

O nedenle bir yanım yaz diyor öbür yanım yazacaksın da ne olacak, amaaaan boş ver, yorma kendini diyor.

Yazmakla yazmamak arasında gidip geliyorum.

Bakalım ne olacak.

Ben de merak ediyorum.

Bekleyelim görelim.

xxx

Memleketin sahibi yok mu?

Elektrik kesintileri dur durak bilmiyor.

Doğu ve Güneydoğu’da olsak, Afrika’da yaşasak bu kadar mağdur olmayız herhalde.

Anlayacağınız işin artık şeyi çıktı.

Bu kadar kesintiye elektronik eşya da dayanmaz, sinir sistemi de.

İşte ekim ayının bilançosu;

17 Ekim 10.30 ile 14.00 arasında bir günde birbiri ardına 3 kesinti.

20 Ekim gece 01.30 arıza başvurusu.

El cevap; enerji verme saati 07.00.

Netice; sabaha kadar elektrik yok.

21 Ekim 14.00 ile 18.30 arasında iki kesinti.

Ve bir kesinti de 25 Ekim’de.

Kemerköprü mahallesi Çeşme yanı sokaktan bildiriyorum.

Kim bilir başka mahalle ve sokaklar nasıldır, bilemiyorum.

Benim asıl merak ettiğim insanlar bu kadar mağduriyet yaşarken bu ilin yetkililerinin ne yaptığıdır?

xxx

Pazarda alışverişin püf noktaları

Patronla iki kez pazara çıktık, baktı ben bu işi biliyorum, “pazarda alışverişin püf noktalarını yaz” dedi.

Emir büyük yerden.

Bize de uymak düşer.

2016 yılında fani dünyadan ebedi aleme irtihal eden şeker gazisi annem 2004’te yatağa bağımlı hale gelip bu işlerden elini ayağını çekince pazar alışverişi ile tanışmış oldum.

O tarihten bu yana her salı-cuma pazardayım.

İşte edindiğim tecrübeler;

Ekonomik olsun diyorsanız pazara akşamüzeri gidin.

18.00 ile 20.00 arasında yapacağınız alışverişten yarı yarıya kârınız olur.

Sabah ve öğlen 5 lira olan bir ürünü akşam 2 veya 2,5 liraya alabilirsiniz.

Üreticilerde eve götüreceğime ucuza veririm anlayışı hakimdir.

Ki bazı ürünler bir daha ki pazara kadar dayanmaz, ziyan olur.

Diyelim ki yumurta alacaksınız.

Köy yumurtası diye market yumurtası satanlar olabilir.

Öncelikle bildiğiniz, tanıdığınız bir pazarcıdan alın derim.

Tavuklara çok yumurtlasın diye yumurta yemi verirler.

Bu yem yumurtaya kötü bir koku veriyor.

Bu koku yerken sizi rahatsız ediyor.

Yumurtanın gezen tavuk yumurtası olması, yani tavukların bahçede dolaşması, yeşillikle beslenmesi, yem olarak da mısır, buğday yemesi önemli.

Yumurtaya lezzetini veren de bu oluyor.

Bir başka dikkat edilmesi gereken husus, bayat yumurta.

Bayat yumurta dışına koku verir.

Yumurtayı alırken koklarsanız böyle bir sorun yaşamamış olursunuz.

Yumurta fazla beklerse, güneşte kalırsa ve tavuk dışkısına bulaşıp da temizlenmezse bozulur, kokar.

Pazarda sadece tavuk değil; ördek ve kaz yumurtası da var.

Bu dediklerim hepsi için geçerli.

Özellikle yeşil sebzeler pazarda canlı dursun diye ıslanır veya suyun içine koyulur.

Eğer aldığınız ıspanak, marul; maydanoz, dere otu, tere, roka, kereviz gibi ürünler ıslaksa hemen buzdolabına koymayın.

Dışarıda kurumaya bırakın, sonra koyun.

Islak koyarsanız buzdolabında kısa sürede çürür.

Tiroid’e iyi geldiği için çok tükettiğimden dere otu konusunda özellikle uzmanlığım var diyebilirim.

Dere otunu alırken koklayın.

Burnunuza hoşlanmayacağınız bir koku gelirse almayın, onu çiğ yiyemezsiniz.

Elinizle aralarına bakıp kontrol edin.

Soğuktan yanmış, siyahlaşmış veya sararmış olanlar varsa almayın.

Tohumdan tohuma, toprağından toprağına fark var.

Yemyeşil olmasına dikkat edin.

Temmuz, ağustos gibi bazı aylarda bu bitkinin üretimi azalır.

O dönemlerde fiyatı 1 liradan 5 liraya kadar çıkabilir.

Dere otunun bol olduğu dönemlerde (50 kuruşa düştüğü bile oluyor) çok alın, dondurucuya koyun.

Aslında bu dediklerim genelde bütün sebze ve meyveler için geçerli.

Bir şeyi orasına burasına bakmadan almayın.

Sebze ve meyvelerin bol olduğu dönemleri de iyi takip edin.

Fiyatı 7-8-10 lira olan yeşil fasulye bol iken 2-3 liraya kadar düşüyor.

O zaman alın, koyun dondurucuya.

Bir de ilk gördüğünüz sebzeyi meyveyi veya süt ve süt ürünlerini hemen almayın.

Pazarı bir dolaşın, gezin, bakın.

Hem daha uygun fiyata olanını hem de daha iyisini bulabilirsiniz.

Domateste, elmada, cevizde, sert olmasına rağmen şalgamda bile ve daha pek çok üründe kurt olabiliyor.

Üründe kurt varsa ilaç yok demektir.

Bu iyi ama kötü tarafı da var.

Kurt sonuçta hayvan ve yiyeceğinize bulaşmış.

Ayrıca o ürünü kurtla birlikte mideye indirdiğinizi düşünün.

Sağlık çok önemli, kurt veya kurtçuk ne olacak deyip de geçmemek lazım.

Tarımda bilinçsiz ilaç kullanımı ne yazık ki çok yaygın ve bu da sağlığımız için büyük tehdit ve tehlike oluşturuyor.

Ben vali olsam tarım müdürünü o köy senin bu köy benim gezdiririm ve köylüye tarımı-hayvancılığı iyice öğretinceye kadar da makamında oturtturmam.

Doğallık ve lezzet düzeyi yüksek olan envai çeşit yeşilliğin bulunduğu Bartın pazarından gönül rahatlığıyla alışveriş yapabilirsiniz ama dediğim gibi daha iyisini, en iyisini almak için bakmadan, kontrol etmeden almayın.

Bir de daha çok salı pazarını tercih edin.

Cuma günü, salıya göre daha az pazarcı olur, daha az ürün ve ürün çeşidi bulunur.

Ve cuma pazarı salıya göre daha pahalıdır.

En az 200 yıllık bir geçmişi olan Bartın pazarında üreticilerin çoğu kadınlardan oluşuyor.

Kendileri üretiyorlar kendileri satıyorlar.

Kent merkezindeki pazar yakın köylerden gelenlerle kuruluyor.

Sabaha karşı 04.00 ve 05.00 gibi geliyorlar.

Kış aylarında akşam 20.00’ye, yaz aylarında ise 21.00’e kadar satış yapıyorlar.

Buradan çalışkan, üretken, cefakâr, fedakâr elleri öpülesi köylerimizin kadınlarına da selam olsun.

Onlar olmasa Bartın aç kalır.

xxx

Alarm cihazı

Doğalgaz alarm cihazı yapmışlar, gaz kaçağı olursa ötsün, uyarsın diye.

Ama mübarek alet her kokuya ötüyor.

Ve bulunduğu yerde mutfak.

Yemek pişirdiniz, yemek kokusuna ötüyor.

Yemeğe baharat kattınız, baharat kokusuna ötüyor.

Mutfakta temizlik malzemesi kullanarak cifle mifle falan temizlik yaptınız, onlara ötüyor.

Başka daha ne kadar koku varsa tekmili birden hepsine ötüyor.

Elektrikler gitti geldi, yine ötüyor.

Bizde sivri zekâlılar çok.

Bu cihazı da onlardan biri icat etmiş belli ki.

Kim icat ettiyse artık ona buradan sevgilerimi yolluyorum.

Sadece doğal gaza ötecek alarm cihazı yapmak çok mu zor anlamadım ki?

Her şeye öten böyle bir cihazın gaz kaçağı olduğunda ona öttüğüne nasıl inanacağız?

Faciaya yaldızlı davetiye.

Alarm cihazına da lazım başka bir alarm cihazı.

Bizim düzgün bir işimiz olmayacak mı be kardeşim?

xxx

Yok hükmünde

Türkiye İstatistik Kurumu enflasyonu düşük göstermek için özel bir gayret içerisinde.

Merkez Bankasının da ondan aşağı kalır yanı yok.

İktidara şirin görünme peşinde olmak-hükümetle uyumlu çalışmak böyle bir şey işte.

Sokaktaki, çarşıdaki, pazardaki, marketteki, mutfaktaki enflasyonla bu kurumların açıklayıp iktidarın “zafer kazanmış komutan” edasıyla telaffuz ettiği rakamlar arasında büyük fark var.

Hissedilen, yaşanan enflasyon başka, açıklanan enflasyon başka.

Bir de bu düşüş emekli maaşlarına zam yapma vakti yaklaşırken kendini daha çok gösteriyor nedense!

Açıklanan enflasyon rakamları özellikle benim ve benim gibi birçok emekli için yok hükmündedir.

Rakamlarla kâğıt üzerinde istediğiniz gibi oynayabilirsiniz.

Kusura bakmayın.

Hiç inandırıcı değilsiniz!
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
İsa Küçük’lü yıllar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir