1. Haberler
  2. GENEL
  3. Pandemi ve kadınlar

Pandemi ve kadınlar

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

COVID-19 yazmadan olur mu? Olmaz. Pandemi ve pandeminin doğru şekilde yönetilme(me)siyle ilgili söylenecek elbette çok şey var. Ben yaşamakta olduğumuz bu sürece kadınların penceresinden, pandemiyle daha da zorlaşan kadın yaşamları açısından bakmak istiyorum.

Çocuklarına veya yaşlı aile bireyine bakan; yemek, temizlik gibi işleri yapmak zorunda kalan ya da ailenin tarımsal işleriyle uğraşan ancak verdiği emek karşılığında ekonomik kazancı olmayan kadınların oranı dünya genelinde %75.  Ülkemizde durum farklı değil. İstihdam edilebilecek 60 milyonluk nüfusta yer alan kadınların %73’ü çalışma hayatının dışında ve herhangi bir geliri yok.

TÜİK’in en son açıkladığı Şubat 2020 verilerine göre, Türkiye’de istihdam edilen 26 milyon 753 bin kişinin sadece 8 milyon 276 binini kadınlar oluşturuyor. Yine TÜİK verilerine göre 4 milyon 228 bin işsizin 1 milyon 773 bini kadın. Kadınların yoğunlaştığı tarım sektöründe kadın işsizliği yüzde 30,3’e, kentsel genç kadın işsizliği ise yüzde 36’ya ulaşmış durumda.

Çalışmak isteyip çalış(A)mayan kadınların istihdamda yer bulamamasının en önemli nedeni ise ev işleri/bakım hizmetlerinin sorumluluğunun kadınların omuzlarına yüklenmesidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı erkek egemen toplumsal yapıda tüm aile içi hizmetler kadının asil görevi olarak dayatılmaktadır. Bu dayatma, toplumsal cinsiyet eşitliğini, eşit görev paylaşımını yok saymakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmektedir. Bu eşitsizliği açıklamak için küçük bir örnek vereyim; çalışma hayatına katılabilecek durumda kadınlar ev işleri ve bakım hizmetleri için haftada 30 saat emek verirken, erkeklerde bu süre 0,83 saattir.

Kadınlar çalışma hayatına katılamazken ve ağır ev içi emek yükünü sırtlanmışken, pandemi koşulları kadınlar için yaşamı daha da zorlaştırdı. Pandemi önlemleri sebebiyle okula gidemeyen çocukların/gençlerin, sokağa çıkması kısıtlı olan yaşlıların, bakım isteyen hastaların sorumluluğu artarak yine kadınların omuzlarına yüklenmiş durumdadır.

Pandemiyle yaşamaya başladığımız Mart ayından bu yana kadınların içinde bulunduğu duruma karşı duyarsız davranılmaktadır. Zaten yok denecek seviyede olan kadına yönelik destek mekanizmaları tüm kriz durumlarında olduğu gibi pandemi döneminde daha da yetersiz hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak kadınlar ve kız çocuklar için daha fazla emek sömürüsüyle,  daha fazla izolasyon, daha fazla taciz ve şiddetle karşı karşıya kalmıştır.

Kadınlar ev içi emeğin ağırlığı altında ezilirken, salgın sürecinde ev içinde karşı karşıya kaldıkları şiddetin arttığını, herkes için zor geçen karantina döneminin kadın ve kız çocukları için daha da ağır yaşadığını yapılan çeşitli araştırmalar gösteriyor. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “COVID-19 Kadınlara Yönelik Şiddetin Sonlandırılması” başlıklı rapor göre Covid-19 salgını sürecinde alınan olağanüstü önlemlerin kadına yönelik şiddeti arttırdığını gösteriyor. Raporda, kadına yönelik şiddetin çok yaygın olmasına rağmen çoğunlukla rapor edilemediği ve şiddete maruz kalan kadınların sadece %40’ından da azının bu suçlarla ilgili şikâyette bulunduğu vurgulanıyor. Ayrıca araştırmaya katılan kadınlardan elde edilen veriler, pandemi sürecinde kadınlara yönelik psikolojik şiddetin % 23.7, ekonomik şiddetin yüzde 10.3 arttığını gösteriyor.

Kadınların hayatını kolaylaştırmak, ev içi hizmet yükünü kadınların üzerinden almak için acil önlemler alınması ve hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik çalışmalar yapılması gerekirken herhangi bir önlem alınmadığını üzülerek gözlemliyoruz.

“25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” yaklaşırken artan ev içi şiddetin önlenmesi, kadınların istihdama katılarak ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları için tedbirlerin acilen alınması gerekiyor. Bu tedbirlerin hayata geçirilmesinin ilk ve en önemli adımı kadını şiddetten koruyan ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermeye yönelik önlemleri içeren İstanbul Sözleşmesi ve “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” kanununun etkin bir şekilde uygulanmasıdır. Ancak ne yazık ki İstanbul Sözleşmesi’nin etkin şekilde uygulanması bir yana sözleşmeye yönelik karalama kampanyalarının, “Kaldırdık, kaldıracağız!” söylemlerinin arttığını ve kadın düşmanı politikaların sürdürüldüğünü gözlemliyoruz.

İstanbul Sözleşmesi, kadının her yönden korunması ve güçlendirilmesinin en önemli araçlarından biri olsa da yerelde çözümler üretilmesi, kadınlar için destek ve dayanışma grupları oluşturulması, kadınların maruz kaldığı şiddet ve işsizlik sorunlarını çözmeye yönelik çalışmaların örgütlenmesi acil bir ihtiyaçtır. Yerel yönetim mekanizmaları, sivil toplum örgütleri ve kadın örgütlenmeleri bu çalışmaların öncüleri olmalı ve toplumun her kesimi kadınların yaşamlarını iyileştirmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik bu çalışmalara gereken desteği göstermelidir. O zaman ne diyelim; Haydi Bartınlılar, Haydi Kadınlar Dayanışmaya!

Kadınlar demişken bir kadın şairden şiirle bitirelim;

Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş

Toprağa tutku, kendinden dolayı

Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para

Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga

Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga

Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde

Bilmiyoruz neden kavga…

– Gülten Akın

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
hasta
Hasta
Pandemi ve kadınlar
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir