Zevk için adam öldüren seri katil; Bartın Canavarı!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
bartinstar

xxx   1.90 boyunda, sarışın, renkli gözlü katil, yatak odasına daldı. Önce adamı, ardından hamile karısını alnından vurdu. Koşup yetişen 18 yaşındaki delikanlı da anne babasıyla aynı kaderi paylaştı.

xxx   Acıma duygusu olmayan, canı sıkıldıkça Bartınlı taksicileri öldüren insan azmanı seri katil, tüm şehre korku salacak, kolluk güçleri açısından da namus meselesine dönecektir. İşte Bartın’da yaşanmış gerçek bir yaşam öyküsü:

NURETTİN ŞENOL YAZDI

Canavar, masallarda adı geçen, cana kıyan yabanıl hayvan demek. Anlatacağım kişi, insanlık dışı acımasız davranışlar sergilediği için öykü başlığının böyle olması uygun oldu. Anlatacağım olay örgüsünde ben yokum. Çeşitli canlı anlatılardan özümleyerek, gerçekte bir roman konusunu bir öyküye sığdırmaya çalıştım. Olabildiğince kişi adlarını saklayarak yazmaya çalıştım.

SESİ TİTREMEDEN, GÖZYAŞI DÖKMEDEN KİMSE ANLATAMADI

1975 yılı yaz tatilinden görev yerim Kumluca’ya bağlı Kirsinler köyüne döndüğümüzde, duyduğumuz olay gerçekten ürpertici, kan dondurucuydu. Hani hiç aklımızdan bile geçmeyen bir olayla karşılaştığımızda soluğum kesildi, donup kaldım deriz ya tam anlamıyla öyleydik. Sesi titremeden, gözlerinden yaşlar dökülmeden kimse anlatamıyordu.

bartinstar

xxx

1975 yılı 26 Temmuz’u 27 Temmuz’a bağlayan gece herkesin derin uykuya daldığı saatlerde okula 200 metre uzaklıktaki bir ev silahlı birilerince basılmış, tam anlamıyla kan gövdeyi götürmüş.


Kanlı kıyımda gebe olarak öldürülen Zeliha Arslan ve en küçük oğlu Mehmet.

İki katlı ev aslında Almanya’da çalışan İbrahim Arslan’ın idi. Bartın’da bir kereste fabrikasında usta ve fabrikanın ortağı olan kardeşi İrfan Arslan’a satmış. Köyde bu satışı bilen çok az kişi vardı. İrfan Arslan’ın aslında Bartın’da da evi var. İrfan 38 yaşında, beş çocuğu var. Ayrıca 36 yaşındaki karısı Zeliha 6 aylık gebedir.

Evi satın alalı ilk kez ailece köye gelip, yeni evlerine yerleşmek istemişler. Cumartesi günü temizlik ve yerleşme çalışmalarından sonra bitkin ve yorgun yatmışlar. Tüm aile derin uykuda…

EVİN YENİ SAHİBİNİ VE GEBE KARISINI TAM ALNINDAN VURDU

Atalarımız, “Su uyur, düşman uyumaz” demişler. Ölüm, Arslan Ailesini gece yarısından sonra uykuların en derin olduğu saatlerde yakalamış. Sessizce eve süzülen kötü insanlar, yukarı çıkıp el feneri ile bir kapıyı bulup yavaşça içeri girdiler. Yan yana uyuyan İrfan ve karısı Zeliha’yı görünce şaşırdılar. Girenler evi Almanyalı İbrahim’in ve boş sanıyorlardı. İrfan uyanmış, gözlerini kırpıştırırken, iki elinde tabanca olan adam, “Ben kimim, beni tanıdın mı” deyince İrfan, “Evet tanıdım, Sadık Çam’sın” diyor ve elini yastığın altına uzatıyor. Tam o anda Sadık Çam, İrfan’ı ve yerinden doğrulmaya çabalayan Zeliha’yı da alnından vuruyor. Nedeni belli olmayan iki kurşunu da kadının karnına sıkıyor. Çok yakından ateş edildiği için silah sesleri bir kapıya yumruk vurmak kadar gürültü çıkarmamış. Belki de tabancaya susturucu takılmıştı. O anda başka odada yatmakta olan ya da dışarıdan eve yeni gelmiş olan 18 yaşındaki en büyük oğulları Şenel, yatak odasına dalarken onu da vurmuşlar. Şenel benim öğrencimdi, köydeki Mustafa Dedesinin yanında kalırdı. İlkokulu yeni bitirmiş, o yaz babasının yanında işe başlamıştı. Şenel okulun en uzun boylu yaşça en büyük öğrencisiydi.


Bu fotoğraf İrfan Arslan’ın ölmeden önceki son resmi. Ve kanlı kıyımda öldürülen Şenel…

3 YAŞINDAKİ MEHMET YATAKTAN DÜŞÜNCE ÖLMEKTEN KURTULDU

Eve girenlerin evde neler yaptıklarını, onların rehberleri, Kirsinler’den iki kişi (baba-oğul) cana kıyıcıyla birlikte olanların anlattıklarından öğreniyoruz. Yoksa evde kımıldayanı öldürmüşler. O gece orada karnındaki çocuğu ile anne, baba ve oğulları Şenel olmak üzere dört can almışlar. Anne babasıyla aynı odada yatan 3 yaşındaki Mehmet, yataktan düşmüş, karyola ile duvar arasında kalarak görünmediği için sağ kalmış.

*

Bu korkunç kırım olayından sonra, Almanyalı İbrahim’in bildikleri evi soymaya başlamışlar. Kilitli olan dolap ve yüklükleri açmak için aşağıdan, kapı altından balta getirip kilitli kapıları açmışlar.

Bulabildikleri, radyo, teyp, giysi ne varsa yığmışlar ama nasıl götürecekler? Bu evde kesinlikle bavul, valiz, çanta vardır demişler. Tavana çıkmış biri, orada el feneriyle bavullar bulup aşağıya atmış, ayırdıkları vurgun mallarını doldurup çıkıp gitmişler.

O ÖLÜM EVİ BİR DAHA HİÇ KULLANILMADI. BEN GİRDİM DAYANAMADIM…

Rıdvan (14), Nail (11), Reşat (8) yattıkları ayrı odada uyumayı sürdürmüşler. En küçük Mehmet’i (3) en erken uyanan Rıdvan, karyola ile duvar arasında yerde ağlarken bulmuş.


Kanlı kıyımdan sağ kalan 3 kardeş Reşat – Rıdvan – Mehmet… Kanlı kıyımdan sağ kalan ama 2011 yılında yaşamını yitiren Nail (Sağdaki)… 

Rıdvan, annesi ile babasını hiç kımıldamadan yatarken görünce şaşırmış, her yere kan fışkırmış, yatağın altından odaya yayılmış. Biraz kendine gelince önce annesini, babasını, Şenel Abisini yoklamış, hiç kımıldamadıklarını görünce hemen elli metre uzaklıktaki Mustafa Dedesine koşmuş, o da uyanmış, abdest almaktaymış. Soluk soluğa bir şeyler anlatmaya çalışmış. Ondan sonra koşan koşana herkes gelmeye başlamış. Sonraki anlatılanlar herkesin kendi düş gücüyle gerçekleri kaynaştırmalarından oluşuyor. Ancak gerçek olan şuydu ki bir aileye tam anlamıyla bomba düşmüştü. Geride en büyüğü 14, en küçüğü 3 yaşında dört çocuk yetim ve öksüz kalmıştı. O ölüm evi bir daha hiç kullanılmadı. Ben gidip eve bakmaya dayanamadım. Odadaki kan kokusundan, yerde kurumuş kanlardan, aşağıya taban aralarından sızan ahıra akan kanlardan söz ediliyordu.

O KATİL MEĞER KÖYE KIZ KAÇIRMAK İÇİN GETİRİLMİŞ

Köyde bu olaya dek hiçbir ev kilitlenmezdi. Kesin bir güven vardı.

Peki bu olay neden ve nasıl oldu?

Anlatılanlara göre; bizim köyden bir gencin (M.) Dedecik üstünde, Çamlık denen yerde evi olan H.A’nın kızında gözü varmış. Dünür gidilmiş olmamış. Zorla kaçırmayı tasarlamışlar. En korkusuz birini araştırmışlar. Zorbalığın, haydutluğun en ünlüsü olan Sadık Çam akla gelmiş. Belli bir ödeme ile sözleşip o akşam buluşmuşlar. Kızın evinin yakınında saklanmış, evi gözetlemişler. O gece evde konuklar varmış, ayrıca çok iyi kangal köpekleri evi korumaktaymış. Gece yarısı olmuş evdekiler yatmamışlar, köpekler de sürekli yabancıları sezip havlamayı sürdürmüşler.

KIZI KAÇIRAMAYINCA “BEN BURADAN BOŞ DÖNMEM” DİYE DİRETMİŞ

Sadık Çam “Ben söz verdim, girer kızı çıkarırım” dediyse de köyün iç kurdu Yumurtacı bunu istememiş. Olayın büyümesini, silah patlamasını, kan dökülmesini istememiş, “Ben caydım, bırakalım bu işi” demiş. Ancak Sadık Çam, “Ben buraya geldim, boş dönmem, kızı alsam da almasam da paramı alırım ya da soyulacak bereketli, daha çok paralı bir ev gösterin” demiş. Onları köye getiren baba-oğul da Almanyalı İbrahim Arslan’ın evini göstermişler. Onlar da evin boş olduğunu, kimsenin oturmadığını düşünmüşler. İrfan’ın satın aldığını, o gece ailece orada yatmakta olduğunu bilmiyorlarmış.

FARKLI KAYNAK ŞÖYLE ANLATIYOR: KÖYE İNFAZ İÇİN GELDİLER

Başka kaynak anlatısına göre ise kız kaçırma konusu uydurulmuş bir kandırmaca, dümen. Olayı hırsızlık olarak gösterme oyunu. Bartın’da, İrfan ile Sadık bir konuda anlaşmazlığa düşmüşler (Belki de haraç istemiş olabilir). İrfan’ı ortadan kaldırmayı kafasına koyan Sadık, onun o gece köyde olduğunu biliyordu. Köyden tanıdığı Yumurtacı’yı bulup, İrfan’ın evini göstermesini istemiş. Sadık Çam ve yanındaki kendi köyünden arkadaşlarına, oğlu M. evi göstermekle kalmamış, onlara yardım da etmiş. Sonuçta M. kıyıma ve soyguna yardım ve yataklıktan 16 yıl hapiste yatmış.

SERİ KATİL! İNSAN AZMANI ÖLDÜRMEYE TAKSİCİLERDEN BAŞLAMIŞ

Sadık Çam, uzun boylu (1,90), sarışın, renkli gözlü yakışıklı bir canavar, kan emici bir psikopat idi. İlk öldürmesi taksici olmuş. Anlatılana göre o askerdeyken bir taksici karısını kaçırmış. Döndüğünde öldürmeye ondan başlamış. Ancak canı sıkıldıkça bir taksi tutar, uygun bir yere geldiğinde sürücüyü öldürür değerli nesi varsa alır kaçarmış. Çalışma alanı Zonguldak ve (döneminde) ilçesi Bartın imiş. Tek başına ıssız bir yerde kıstırdığı erkek ya da kadın demeden herkesi önce soyar, sonra öldürürmüş. Öldürmek onun en büyük zevkiymiş. Tam bir haydut, insan avcısı, canavar, kan emici kan dökücü makineymiş. Hep kaçak olmasına, aranıyor olmasına karşın, aldığı parayı o gün ünlü gazinolarda yer-içer, para saçar, cebi boşalınca yeniden ava çıkarmış.

ACIMA DUYGUSU YOK! EN BÜYÜK ZEVKİ NEDENSİZ ADAM ÖLDÜRMEK

Ne zaman, nerede olacağını, ne yapacağını kimse kestiremezmiş. Eğlence yerlerinden haraç aldığı da söyleniyordu. Hep aranıyor, o da hep kaçıyordu. Bölgeye korku salmış. Köydeki kırımdan önce kaçaklığında Bartın merkezde lokantada yemek yer alkol alırken görülür, jandarmaya bildirilir ama jandarma başka bir yere yanlış lokantaya baskın yaparmış.

Herkes çift 14’lü tabanca kullandığını biliyormuş. Nişan aldığı yerden kurşunu çivilediği, iyi nişancı olduğu söylenir. Nedensiz insan öldürmek onun en önemli düşküsü, tutkusu/ hobisiymiş. Acıma duygusu tam olarak silinmiş, insanlıktan çıkmış canavarlaşmıştı.

İZ SÜRÜCÜ KİRSİNLER KÖYÜ MUHTARI KATİLİN KİMLİĞİNİ ORTAYA ÇIKARDI

Kirsinler kırımını kimin yaptığı günlerce ortaya çıkmamış. Kumluca Jandarmasınca köyden birçok olabilir kişiler, kuşkulular sorguya çekilmiş. Bu arada çok iyi bir iz sürücü olan Muhtar A. Kadir Yılmaz, ‘köye bağlı tüm yollara kimse çıkmayacak’ demiş, köyden çıkış yasağı duyurmuş. Düşünüyormuş ki bu canavarlığı yapan bizim köyden olamaz.


Muhtar Encümen Abdülkadir Yılmaz ve oğlu emekli öğretmen İbrahim Yılmaz…

Yaz ortası temmuz ayında yollardaki tozlardan yararlanan Muhtar, öncelikle yabancı izleri belirlemiş. Bu yabancı izleri sürerek köy sınırları dışına çıkarmış. İncelemeyi ilerletince dağ yollarından iki saat uzaklıktaki eski adı Feslit, yeni adı Akağaç olan Sadık Çam’ın köyüne dek izlemiş. Öncelikle suçluların aynı köyden olmadığını ortaya çıkarmış, kuşkuları kaldırmış. Sonra çeşitli sorgulamalardan Sadık Çam’ın yanında iki kişiyle Kirsinler’e geldiğini belirlemiş. Sonra kesine yakın suçlu olarak karakola bildirilmiş. Sadık Çam ve arkadaşları bu yeni suçtan da aranmaya başlanmışlar.

KÖYDE SIKIYÖNETİM! OLAYI SAVSAKLAYAN JANDARMA KOMUTANI GÖREVDEN ALINDI

Tatil sonunda köye döndüğümüzde köyde yaşam çok değişmiş, neredeyse evlerden çıkılmaz olmuştu. İnsanlar köy dışındaki bahçe ve tarlalarına gidemediler. Geceleri yürekli gençler, başta Muhtar’ın oğlu İbrahim olmak üzere, silah ellerinde bekçilik nöbeti tuttular. Doğrusu, köye gelmesini pek olası görmemekle birlikte biz de kurum konutunda korku yaşıyorduk. En küçük bir tıkırtıda silah elde yavaşça bakıyorduk. Aç kalırsa belki öğretmenin evine gelebilir düşüncemiz vardı. O zaman yedi jandarma biriminin aramaya katıldığı söylenmişti.

İrfan Arslan’ın babası Mustafa Arslan, istekli aranmadı, aramanın savsaklandığı gerekçesiyle başbakana, cumhurbaşkanına dek dilekçeler yazarak Kumluca Karakol Komutanının görevden alınmasını istedi. İki ay geçmesine karşın, köyde gönüllü sıkıyönetim sürüyordu. Köyün bütün kapıları kilitle buluştu.

KOZCAĞIZ’IN 4 KÖYÜNDE SAKLANDI! İZİ BULUNDU, ÇEMBER DARALMAYA BAŞLADI

Eli kanlı haydutlar, sürekli yer değiştirerek yaşamışlar. Kozcağız kasabası ve çevresindeki dört köyde yaklaşık üç ay saklandılar. Arayan jandarmalar hiç yataklarında yatamadılar, ayakları potinden çıkmadı. Kumluca Karakol Komutanı değiştirildi. Adanalı esmer, zayıf, uzun boylu bir jandarma komutanı getirildi. Aramalar çok sıkılaştı. Sadık Çam yıllarca kaçak gezip yakalanamamış. Çok abartılı söylenceler dolaşmış, efsaneleşmiş. Korkusuz, canavar, haydudun, en büyük zevki nedensiz insan öldürmek olduğundan herkes korkuyordu. Güvenlik birimlerinin de karşılaşmaktan, üzerine gitmekten korktuğu kanısındaydı herkes.

BİR KADININ EVİNDE KISTIRILDI ANCAK KAÇMAYI BAŞARDI

Bir köyde bir kadının evinde jandarma birimince kıstırılıp, çembere alınmış. Ancak sürekli ateş ederek mısır tarlalarından, sık ormandan yararlanmış, çemberi yarıp kurtulmuş. Ancak izlediklerinde yere damlayan kan görünce yaralandığı anlaşılmış. Bir noktada yarasını sarıp izini yitirtmiş.

Yaralanması onun için tüm gücünü yarıya indirmiş. Çekirge gibi sıçramalarını kısıtlamıştı. Gene de aradan haftalar geçiyor, güvenlik birimleri bir iz bulamıyorlardı.

JANDARMA EVİN ETRAFINI SARDI AMA BULAMADI. TAM GİDERKEN…

Bir gün jandarma birlikleri, kendi köyünde kendi evinde olduğu duyumu almış. Gerekli hazırlıklar yapılıp köy sarılmış. Sonra yavaştan köy içinde oynayan çocuklarla biri konuşmuş. Çocuklar, kolundan (pazu kemiği) yaralı biri olduğunu, kazanda su kaynatıp temizlediklerini anlatmışlar, evi göstermişler. Gene de evde olduğunu kanıtlayan çocukların sözlerinden başka bir bilgi bulamamışlar. Evi çembere almış eve girmişler. Evde bulamayınca şaşkınlıkla düşünmeye başlamışlar. Jandarmalar, sessizce beklerken odada serili kilimin bir köşesinin yükselip inmesi ilgi çekmiş. Kilimi çekince oradan ahıra bir iniş olduğunu görmüşler. Bence kaçak, arama sırasının ahırda olduğunu, evin aranmasının bittiğini düşünerek yukarı geçmek istemişti.

JANDARMA KOMUTANI SÜRÜNEREK İLERLEDİ VE ŞARJÖRÜ BOŞALTINCAYA KADAR SIKTI

Orayı güvene alıp, ahıra yönelmişler, ilk girişimde ahır kapısı açıldığı anda içeriden gelen yoğun (seri) ateşle bir çavuş ve iki jandarma eri vurulmuş, son anda kapıyı kapatıp çekilmişler. Çavuş (Denizlili) ölmüş.

Artık kaçağın yeri tek noktada belirlendiği için toparlanıp yeniden baskına yönelmişler. Yeni gelen Adanalı Başçavuş tek başına uzun namlulu otomatik silahı ile ilerlemiş, yerde sürüklenerek kapıya yaklaşmış. Kapıyı birden açması, önce fenerle ahırı taraması, aynı anda lambayı fırlatıp otomatik silahıyla ahırın her yerini sürekli taraması bir olmuş, sonra kendisini geri atmış. Tüm mermileri ahıra boşaltmış. Epeyce beklemişler, evin kadınlarını çağırmışlar (erkek yokmuş), ahıra girin ölüyü çıkarın demişler. Girmek istememişlerse de zorlayınca girmişler. “Ne var içeride, ölmüş mü” diye sormuşlar. Kadınlar ölmüş deyince sürükleyip çıkarın demiş komutan.

3 AY GECE GÜNDÜZ ARAYAN JANDARMALAR ÖFKEDEN CESEDİ KURŞUNLADI

Kadınlar sürükleyip meydana çam kütüğü gibi uzatmışlar. Gerçekten soyadına uyumlu çam bölmesi gibi adam… Komutan kadınlara uzaklaşın oradan demiş. Üç aydır gece gündüz aradınız, çok yoruldunuz, bu iş de bitti. Bundan sonra rahat yatağınızda uyuyabileceksiniz deyince askerlerden öfkesini yenemeyip kurşun sıkanlar olmuşsa da komutanları onları azarlamış, durdurmuş.

Ölüsü incelendiğinde bir kolunu hiç kullanamadığı, yarasının doku ölümü/ çürükçe (kangren) olduğu anlaşılmış. Yolun sonuna gelmiş durumdaymış. Belki de yıllardır kaçak gezen bir haydudun kendi evine dönmesi onun için özkıyım (intihar) idi. Son durağa gelmişti.

Bu çatışmada, fillerin savaşında ezilen çimler gibi, ahırda ne kadar inek varsa onlar da ölmüştü. Bölge halkı, ölürken bile yalnız gitmeyen, suçsuz canlıları birlikte götüren bir insan kasabından daha kurtuldu.

GAZETELERDE “BARTIN CANAVARI” DİYE MANŞET OLDU

Sadık Çam’ın ölü olarak ele geçirilmesiyle bölge bayram yaptı. O sırada çıkan gazetelerde “BARTIN CANAVARI” başlığı ile resimler de çıkmıştı. Tüm araştırmalarıma karşın o gazeteleri bulamadım.

Birçok ayrıntıyı atladım, özetledim, kısa kesmeye çalıştım.

Yaşamımda karşılaştığım en çirkin, acı, alçakça bir olayı yazarak belgelemiş oldum.

Burada, olayın karanlıkta yok olmasını önleyen, olayı yaz ortasında iz sürerek aydınlatan, izci dostum, Muhtar A. Kadir Yılmaz’ı saygı ile anıyorum. (14 Mart 2021)

                                                     xxxxxxxxxxxxxxxxx


Bu hikaye, cinayetlerin işlendiği tarihte Kirsinler Köyü’nde öğretmen olarak görev yapan Nurettin Şenol tarafından Yazı Dükkanı platformunda kaleme alındı. Bartınstar, Nurettin Şenol ve Yazı Dükkanı platformu sahibi gazeteci yazar Recai Oktan’a ulaştı, yayın izni aldı. Olayın taraflarına da ulaşarak yaşananları teyit etti. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.  

NURETTİN ŞENOL KİMDİR?

“Bartın Canavarı” başlıklı hikayenin yazarı Nurettin Şenol, olayın geçtiği 1975 yılında Kirsinler Köyünde öğretmendir. Yaşanmış bir olaydır anlatılan.

İlk görev yeri olan Kirsinler’de 6 yıl görev yapan Nurettin Şenol, ikinci görev yeri Denizli-Tavas Bahçeköy’de 8 yıl çalıştı. Eğitim Fakültesini ve İktisadi İdari Bilimler Akademisini bitirdi.

Sınav kazanarak devletçe Türk çocuklarına Türkçe dersleri vermek üzere Almanya Augsburg kentine gönderildi. Orada sınavla girdiği Augsburg Üniversitesinde akşam derslerine katılarak Almanca okuyup “Sehr Gutem” ile belge aldı. 6 yıl görevden sonra Denizli Merkeze döndü. 2000 yılında emekli olunca kendisini daha çok okuma ve yazmaya verdi.

İstanbul’da yaşadığı 16 yıl boyunca “Ekin Yazın Dostları” okuma öbekleri ile felsefe, tiyatro alt öbekleri içinde çeşitli etkinliklere katıldı.

Gazeteci – Yazar Recai Oktan önderliğinde kurulan Yazı Dükkanı oluşumuna katıldı ve yazı göndermeye başladı. Yazı Dükkanı büyüdü, yaklaşık 100 yazara, 11 bin takipçiye ulaştı. Yazı Dükkanı bileşenleri olarak Yazı Dükkanı Akademi, Youtube Yazı Dükkanı Akademisi kanalı, Yazı Dükkanı web sitesi ve “Yazı Dükkanı Akademik Etkinlikler Derneği” kurucu yönetim kurulu üyesi olan Nurettin Şenol, yazmayı sürdürüyor.

Biriken yazılardan seçmelerle ortak kitaplar bastırılıp dağıtılıyor, gelen bağışlar öğrenim desteğine aktarılıyor. Yazı Dükkanı ve bileşenleri, kazanç amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşudur.

Derneğimizin ortak amacı, elde edilecek gelirlerle öğrencilere öğrenim desteği sağlamaktır. https://www.facebook.com/Yazıdükkanı

Youtube Yazı Dükkanı Akademisi https://www.yazidukkani.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Zevk için adam öldüren seri katil; Bartın Canavarı!
bartinstar bartinstar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir