Tak maskeyi koluna herkes kendi yoluna

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kovid-19’lu yeni hayat düzenine alışma sancıları eşliğinde girdik Kurban Bayramına.

Ahali meşekkatli yollardan geçerek büyük şehirlerden akın akın memleketlerine, sahil kasabalarına, köylerine ulaştı. İlk günler, ilk buluşmalar tedirgin bir ürkeklikle mesafeli…

İkinci buluşmalar dirsek selamlaşması…

Ve nihayet üçüncü bayramlaşmalar tokalaşmalar şeklinde gerçekleşti.

Dördüncü aşamayı da sayayım mı?

Hiç arzu etmezsiniz…

İstanbul’dan gelen ve maskesini koluna takan dostumla caddede karşılaştım. Erman Toroğlu edasıyla taktiğini anlattı işin;

  • Bu maskeyi koluna böyle takınca virüs bulaşamıyormuş…

Yani olay mizah boyutlarını çoktan aşmış. Ürkek tedirginlikler yerini kararlı bir güvene terk etmiş.

Koronalı bayramın tek güzel yanı, her şeye rağmen hatırlı kalabalıkların ailesiyle daha çok zaman geçirmesi oldu.

Çoğu yerde fiziksel mesafe olsa da; gönüller birdi.

Kumluca, Kozcağız gibi beldeler Ankara trafiğini aratmayan görüntülere sahne oldu.

Amasra ise İstanbul’un hani o borda renge bürünen navigasyon görüntüsü gibiydi. Girmek dert, çıkmak da…

Bir nebze olsun esnafın yüzü güldü.

Kurallara uyamayan herkeste bir güvercin tedirginliği vardı…

Derseniz ki bayram oldu mu?

Oldu tabi ki. Bir yanımız eksik olsa da.

Ben şimdiden bayram sonrası verilerini merak etmeye başladım.

Zonguldak ve Karabük’ten gelen haberler hiç iyi değil.

Duymak istemesek de bölgesel karantina haberlerinin eli kulağında.

Umarım korktuğumuz gibi olmaz…

Bu duygularla; herkesin gönülden kucaklaşabildiği sağlıklı ve huzurlu bayramlar dilerim.

xxx

Baba ocağı

Sorarlarsa “en büyük zenginlik nedir?” diye…

Şöyle diyebilirim; sağ yanında annen, sol yanında babanla oturabiliyorsan…

Daha büyük zenginlik yoktur.

Böylesi zengin bir bayram geçirdim diyebilirim…

Her bayram olduğu gibi Kurban’a da baba ocağında, Kumluca’da girdik.

Doğa ile iç içe, sabah sisinin gölgesinde, Orman İşletme Bahçesi’nde kılınan Bayram Namazı saatine denk geliyordu; çocukların mantar tabancalarının tetiğine peş peşe basması.

Mezarlıkların mahsun yüzü bu kez tekli aile kalabalıklarına şahitlik etti bayram boyunca.

Kurbanlar daha çok vekil ellere ihale edildiğinden eski telaş yaşanmadı bayram sabahı.

Bayram kutlamaları için sosyal medya yoğun kullanıldı. Klişe fotoğraflara yazılmış mesajlardan bol bol kutlama mesajı aldık. Telefon hafızaları bu mesajlarla dolu.

Oysa ki toplu ya da fotoğraf üstü yazı olmayan iki kelimelik “Mutlu bayramlar” iletisi çok daha anlamlı bana göre.

Ama bu durumu da dert edecek değiliz elbette.

Dost meclislerinde en çok konuşulan konulardan biri Ayasofya’ydı. Şehirden gelenler kırsala, kırsalda yaşayanlar şehirden gelenlerin tepkilerine ölçtü ince ince.

Kimisi “Ayasofya bir meydan okumaydı…” sözleriyle girdi cümleye.

Bazıları da “Piyasalar sallanıyor, dolar-euro aldı başını gidiyor. Ayasofya faturası…” diyecekti.

Yüksek kahvenin müdavimleri buruk, 101’ciler ise hasret çektiklerini gizlemedi.

Bayramdı işte, geldi geçiyor.

Heyecanla gelenler, çileyle gidişi hesaplıyor.

Bir not daha; şehirde sık asayiş olayı yaşanmıyor. Umarım böyle devam eder. Herkes ortak düşman virüse karşı savaş halinde. Enerjiyi oraya saklıyor anlaşılan.

Siz yine de maske+mesafe+temizlik kuralına uymaya gayret edin.

Bir şey kaybetmezsiniz.

xxx

Günün hikayesi: Gerçekleri söylemenin bedeli

Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur…

Bunlardan biri papaz,

Biri hâkim,

Biri de fizikçi…

İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır.

Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:

– Son sözün nedir?

Der ki:

– Ben Allah’a inanıyorum, O beni kurtaracaktır.

Allah…

Allah…

Allah…

Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur.

Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:

– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur.

Böylece papaz idam edilmekten kurtulur… *Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:

– Demek istediğin en son söz nedir?

Der ki:

– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum.

Ama adalete güveniyorum.

Adalet…

Adalet…

Adalet…

Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur…

Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:

– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.

Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur…

Sıra fizikçiye gelir.

Ona da

– Son sözünü söyle derler

Der ki:

– Ben ne Allah’a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hâkim..

Bildiğim tek şey şudur:

Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor…

Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler…

Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar…

Toplumdaki “düğümler” ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!..

Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır…

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Tak maskeyi koluna herkes kendi yoluna

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir