Bundan tam 100 yıl önce açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk dünyasının pusulası oldu. O gün bugün Ankara’dan tüm Türk coğrafyasına umut veren Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne elbette çok şey borçluyuz.
Dün koronavirüs salgını çerçevesinde alınan önlemler neticesinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı alanlarda doyasıya kutlayamadık. Ancak bu coşkumuza engel olamadı.
7’den 77’ye milyonlarca insan balkonlara çıkıp 100 yaşındaki bu büyük bayramı coşkuyla kutladık.
En değerli varlığımız olan çocuklarımızı bu salgından korumak için ne yazık ki 100’üncü yıla yakışan toplu törenleri düzenleyemedik. İçimiz buruk ama Atatürk ne diyor?
‘Vatanı korumak çocukları korumakla başlar. Çocukları her türlü ihmal ve istismardan korumalı ve onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmalıdır.’
Şu anda yaşadığımız salgın ne ilk ne de son. Mustafa Kemal de kurtuluşun ilk yıllarında ülkede pek çok salgınla mücadele etmişti.
Dünyada da o sırada gelmiş geçmiş en büyük salgın olan ünlü İspanyol gribiyle adeta toplu katliam yaşanıyordu.
1 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada Ulu Önder, o yıllarda fakirlik içinde salgınla mücadele eden Anadolu’ya, aşıların artık tamamıyla ülkede üretildiğini müjdeliyordu.
Mustafa Kemal, “Bulaşıcı hastalıklara karşı en kat’î tedbir olan aşılar artık tamamıyla memleketimizde üretilmektedir. Üç milyon küsur kişilik çiçek aşısının Sivas’ta üretilmiş olduğunu zikretmek bu konuda kâfi bir fikir verebilir. Memleketin sıtma çıkan muhitlerinde kâfi miktarda kinin dağıtıldı. Frengi afetinin yok edilmesi için de mümkün olan meblağ sarf edildi. Ve toplumsal hastalıklar ile mücadelemizin daha verimli ve daha kapsamlı bir şekilde yapılması vasıtaları da hazırlanmıştır” diyordu.
1 Mart 1923’te yaptığı yaptığı bir başka konuşmada da Atatürk, salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı mücadelede doktorların ve sağlık çalışanlarının önemine vurgu yapıyordu.
Atatürk’ün “Vaktiyle alınan ve devam edilen önleyici ve koruyucu tedbirlerle bir çok salgının önüne geçilmiştir” sözleri ise erken harekete geçmenin ve koruyucu önlemlerin önemine dikkat çekiyordu.
Sözün özü, Ulu Önder o günün Türkiye’sinde yokluk içindeyken salgını yenmeyi başarmıştı. Bugünün dünyasında bizler de bu virüsü yenebiliriz.
Yılgınlık, bezginlik ve yenilgi bu coğrafyanın insanına yakışmıyor. O yüzden dün her zamankinden daha büyük bir coşkuyla 23 Nisan’ı balkonlarımızdan söylediğimiz İstiklal Marşı ile kutlayıp bu topraklara layık bir nesil olduğumuzu gösterdik.
Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu bunun kıymetini bilene…