- Bundan üç yıl önce, takvim yapraklarının 2021 pandemi kabusunu yaşadığı bir dönemde, Azim Kitapevi’nin vitrininde 207 sayfalık bir roman vitrine çıktı.
- Biraz gizem, biraz gerçek, biraz Soğuk Savaş yıllarından kapitalizmin kucağına düşmüş Rusya’nın “demirperde”den çıkışını yansıtan biraz anı, biraz kurgu sürükleyici bir roman; Şafak Oteli.
- Kurgusu, akıcılığı ve konu bütünlüğü olarak başarılı bir yazım kaleme alan romanın Bartınlı yazarı ile hem yeni çalışmaları hem de ilk romanı üzerine konuştuk. Ortaya keyifli bir sohbet çıktı.
BARTINSTAR/EDEBİYAT
Adı; Kubilay Çak. 1964 yılında Bartın’ın Çiftlik köyünde doğdu. Bartın Lisesi ve Türkiye’nin buhranlı yıllarında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi.
Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Ürdün ve Katar’da inşaat projelerinde orta ve üst düzey yönetici olarak çalıştı. Evli ve iki çocuk babası.
Bu kuru özgeçmiş; içinde elbette yarım asırlık bir deneyim ve sosyoloji barındırıyor. SSCB’nin yıkılması ardından Türk müteahhitlik hizmetlerinin Rusya topraklarında boy vermeye başladığı ilk yıllarda soğuk ülkenin çeşitli kentlerinde hatırlı deneyimler biriktiren Kubilay Çak, yazım dünyasına ilk romanı Şafak Oteli ile giriş yaptı.
Peki ne anlatıyor Şafak Oteli, nasıl bir roman…
Anadolu’nun bir kasabasından çıkıp Rusya’nın soğuk iklimindeki Ufa şehrine çalışmak için giden Uğur adındaki bir gencin yaşadığı biraz gizemli, biraz fantastik biraz da kuramsal iç yolculuğunu anlatıyor.
Romanın yazarı, “tamamen kurgu” dese de roman, satırları arasında 1980 ve 90’lı yılların dünyasındaki geçişkenlikleri ve zorlukları yansıtıyor.
BartınStar, o romanı inceledi, merak edilenleri birinci elden kitabın Bartınlı yazarına sordu. İlginç yanıtlar aldı. İşte o söyleşimiz:
- İnşaat sektörüne ilişkin deneyimleriniz arasında kitap yazma fikri nasıl doğdu?
Şafak Oteli ilk roman denemem. 2021 yılında ilk baskısı yapılan roman aslında 2005’lerde yazılmıştı. Çok hacimli bir kitaptı. Sonrasında beklediği yerden çıkartıp yeni baştan yazıldı. Yazmaya olan ilgim öğrencilik yıllarımdan beri vardır.
- Bu romanı nasıl konumlandırmalıyız? Kurgu mu, gerçek mi, gerçek-kurgu karışımı mı, Rusya’da çalışmış bir Türk’ün anıları mı?
İlk romanların yukarıdakilerin hepsi olduğu söylenir. Anılar ve hayal gücü birbirine karışır. Şafak Oteli’nde de mekanlar gerçek ama olaylar tamamen kurgudur. Herhangi bir gerçek kişi kendini orada bulamaz.
- Romanınız yayınlandığında ne hissettiniz? Tatmin oldunuz mu, beklentinizi karşıladı mı?
Elbette çok mutlu oldum. Emek veriyorsunuz, yazıyorsunuz, ortaya bir metin çıkıyor ve okuyucuya ulaştığında, sizin hiç düşünmediğiniz, kastetmediğiniz anlamlar ve yorumlar yüklenilen bir süreç başlıyor. Bu insanı heyecanlandıran ve yeni romanlar yazmaya teşvik eden bir durum.
- Biliyoruz ki ünlü bir romancı değilseniz eğer, yayıncı kuruluşun bir şekilde tekelinde bir başarıyı yakalamak oldukça güç. Bir yazar olmak için de bir romandan daha fazlası gerekiyor. İkinci bir roman fikri var mı?
Aslında ikinci romanım yeni yayınlandı. Kasaba’da bir Salı. O da 90’lı yıllarda yazdığım ama yeni basılan bir kitap. Üçüncü, dördüncü , beşinci roman fikirleri var diyelim. Türkiye’de gerçekten bildiğimiz yazarları çok aşan, kitaplar yayınlayan ve gerçekten okunmaya değer önemli kitaplar yazan yazarlar var. Şu an isimleri duyulmuyor ya da kıyıda köşede kalmış olabilirler ama bir gün hak ettikleri değer verilecektir. Benim romanlarım bu kategoride midir? Bunu elbette zaman gösterecek. Şunu özellikle belirtmek isterim, beklenti içinde ve iddialı değilim. Amatör bir yazar olarak kendi kendim ile yarışıyorum.
- Şafak Oteli’ndeki roman kahramanı Uğur karakteri sizi mi yansıtıyor?
Bir şeyler vardır ama değil. Beni tanıyanlar, romanı okuduğunda; “Bu o. Kendini yazmış” demez.
- İlk deneyiminizde kimi tasvirler, zaman zaman geçiş hataları, birbirine benzeyen yüzler, sıkı sıkıya kapalı kapılar gibi sıkça tekrarlarınız dikkat çekici. Gerçekten Ruslar birbirine bu kadar benzer mi yoksa roman kahramanının yaşadığı bir iç karışıklıktan mı bahsediyorsunuz… Sizin tespit ettiğiniz eksikler neler?
Kahramanların birbirine benzemesi tamamen okurun yorumuna ve hayal gücüne bırakılmıştır. Burada bir yorum yapamam. İkinci roman, Kasaba’da Bir Salı’da da kahramanlar birbirine benziyor.
- Romanı okurken ilk aklıma gelen başlık, “Zamanın kaybolduğu şehir” olmuştu. Peki bir görüp bir daha bulamadığınız eski bedestene gerçekte ne oldu?
Güzel bir başlık. Böyle bir izlenim edindiğinize sevindim çünkü metinde vermek istediğim, anlatmak istediğim, zaman ve mekandan kopuk bir yaşam dilimi idi. Yukarıda söylediğim gibi eski bedesten var idi. Yıkılıp aslına uyguın yeniden yapıldı ama çevresine yeni binalar ve çok katlı bir otel yapılınca, o tarihi mekan da tarihe karışmış oldu.
- Kuşkusuz romanın en etkileyici karakterlerinden biri Tahir Aga. Ve komünist dönemi işaret ederken önce geçmişin acılarını anlatıyor ardından “Gençlik eskiye dönmek istemiyor. Şimdi yaşadıklarımıza bakınca bolluk içinde yaşadığımızın farkında değil mişiz meğer” diyor. Gerçekte Ruslar bu döneme nasıl bakıyor?
Bu çok uzun bir konu ve bir roman konusu değil. Sadece şunu söylemek isterim. Rusya’da sosyalizm kurulurken amaç Batı’yı özellikle Amerika’yı yakalayıp geçmek. Bunun yolu da Batı’nın iki yüzyıllık bir süreye yayılan sanayileşme sürecini yirmi otuz yıla sığdırmak, tarım toplumunu yıkıp sanayi toplumunu kurmak. Bu süreçte yani köylünün topraklarını bırakıp, şehirlere sürülmesi yani sanayileşme süreci derin acılara neden olmuş ve etkileri kuşaktan kuşağa yayılmış bir süreç.
- Tüccar Ali’yle ilgili bölüm de ilginç. Sveta, Uğur’un omuzunda iken birden Tüccar Ali’nin omuzuna geçiyor. Ve tüm Rus kadınlar, Ali’ye ulaşmak için yarışıyor. Bunun bir sırrı nerededir, anlatmamışsınız…
Gerçek hayatta bunun tersi söz konusu. Bu durumu yorumlamayı gene okuyucunun hayal gücüne ve takdirine bırakıyorum ama yazar burada ironi yapıyor.
- Okurlardan nasıl tepkiler aldınız?
Bana gelen tepkiler genelikle bir anı roman sanıp, güzel vakit geçirdiğim ile ilgili yapılan yorumlar oldu. Bir kaç arkadaşımın sosyal medyada yaptıkları yorumlarda, çok boşluk bıraktığım ve bir çok şeyi anlatmadığımı söylediler. Elbette boşluklar okuyucunun hayal gücüne bırakıldı. Sosyal medyada yapılan yorunlarda özellikle gazeteci kökenli Çetin Selçuk Arslan’ın yorumu önemli ve değerli idi.
- Sosyal medya bağımlısı bir toplum ve Tik-Tok nesli diye tabir edilebilen bir nesil geliyor arkamızdan. Siz yazmayı seçmişsiniz…
Yukarıdada söylediğim gibi yazma serüvenim çok önce başladı. Tik Tok’un, Face’nin ve instagramın olmadığı bir dünyada başladı. Ayrıca gençliğin okumayı yazmayı terketmeyeceğine, yeni kuşakların çok daha güzel ve anlamlı eserler üreteceğine inancım sonsuzdur. Dönemler gelip geçici ama yazın ebedidir.
- Natalya karakteri romanı okudu mu?
Natalya bir hayal kahramanı. Natalya tek değil. Kılıktan kılığa girip Uğur’un kafasını karıştıran bir hayal.
- Kubilay Bey, edebiyat çalışmalarınız ve yeni romanlarınızı ilgiyle takip edeceğiz. Başarılar dileriz.
Bu güzel söyleşi ve anlamlı sorularınız için çok teşekkür ederim.