Erteleyemeyeceğiniz pek çok işiniz, 5 dakika geç kalsanız felaketiniz olacak mühim meseleleriniz vardı. Ama sonunda ne oldu?
Gözle göremediğimiz küçücük bir virüs, hayatın farklı bir yüzünü hepimize gösterdi.
Bu dönemde ne mi öğrendik?
Market market dolaşıp veresiye defterlerini toplayan hayırseverlerin olduğunu öğrendik.
Cebindeki parayı, “acaba onun yiyeceği var mı” diye düşünüp dostlarıyla paylaşan insanlar gördük.
Sofrasındaki yemeği paylaşmak için çağrıda bulunanları dinledik.
Kısacası dayanışmanın, dostluğun, kardeşliğin zenginliğini yaşadık.
Ancak bu dönemde başka şeyler de öğrendik.
Yıllarca kendisine çalışan işçisini daha ilk ay kapının önüne koyan patronlar tanıdık.
Fırsat bu fırsat diye, bire sattığı temel ihtiyaç malzemelerini üçe dörde satanları gördük.
Hep bana, sadece bana diyen çıkar çevrelerinin seslerini duyduk.
Bir başka ifadeyle bencilliğe, zorbalığa, aç gözlülüğe de şahit olduk.
Zengin ve yoksulun bir lokma ekmekte eşitlendiği koronavirüs günlerinde bazı zenginler yoksul hayatını tattı. Kapısındaki lüks otomobile binemedi, lüks restoranlarda boy gösteremedi.
Tabiri caizse dünya tüm insanlık için koca bir hapishane, komşunuz da koğuş arkadaşınız oldu.
Hapishane görüp dışarı çıkan insanların değiştiğini söylerler.
Peki koronavirüs günleri geçip de biz özgürlüğümüze kavuşunca nasıl değişeceğiz? Bunu elbette yaşayarak göreceğiz.
Ancak ne olursa olsun cebindeki parayı paylaşan dostları, sofrasındaki yemeği paylaşan komşuları, zor günlerde yanımızda olan patronları unutmayacağız…
Dünya şimdi koca bir hapishane. Ama biz o hapishaneden çıkınca en zor sınavı birlikte verdiğimiz o koğuş arkadaşlarımızı hep hatırlayacağız…